İrfan Fethi Gemuhluoğlu Ağabeye (1922-1977)
İthaf Edilen Şiirler
Orhan ALİMOĞLU
Fethi Ağabey 1922 yılında İstanbul Göztepe’de dünyaya teşrif etmiş. Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ne devam etmiş. 1946-1948 yıllarında Gelibolu’da Adliye Subayı olarak askerliğini yapmış. 1950-1955 yıllarında değişik okullarda edebiyat öğretmenliği, 1969 yılında da Aydın Bolak’la birlikte kurdukları Türk Petrol Vakfı’nın Genel Sekreteri olarak lisans, yüksek lisans ve doktora talebelerine karşılıksız burs verme faaliyetini gerçekleştirmiş. Bu vakfın nevi şahsına münhasır bir eğitim vakfı olduğu şüphesiz. Tesbit ve takip ettiği talebelerle her cihetten ilgilenen Fethi Bey, onlara yol, yoldaş ve istikamet gösterir. Kendisinin bir unvanı da “Türkiye’nin Muhtarı” dır. Başta Türkiye olmak üzere bütün dünyada nerede makbul insan var onları birbirinden ve gençlerden haberdar eder. Bir kabiliyetli genç buldu mu onu muteber bir hocaya gönderir, eline verdiği karta da şöyle yazarmış: “Hoca sana bu genci gönderiyorum, elinden tut, bu adam kurtulursa Türkiye kurtulur” yazarmış. Böyle böyle yüzlerce gençle irtibatı olmuş.
Onlardan bazıları 5 Ekim 1977’ deki vefatından sonra hakkında kadirşinas yazılar, şiirler yazmışlar. Onların birçoğu İz Yayıncılık tarafından “Dostluk Üzerine Fethi Gemuhluoğlu” kitabı adıyla toplanmış 704 sayfalık bir kitab-ı mustetab olmuş.
Bir başka yaygın anekdot da şöyle:
Fethi Ağabey ziyaretine gelen gençlere kısa tanışmadan sonra: “Sen hiç âşık oldun mu?” diye sorarmış. Çoğu genç önce utanır, sıkılır, doğru cevap zannıyla olmadım dermiş. O zaman Fethi Bey, biz dağlara çıksak ağaçlara, kuşlara âşık oluruz, âşık olmadan olmaz, sen şimdi git, âşık olursan gel, dermiş. Bunun üzerine düşünen gençler etraflarına daha iyi bakarlar, güzellikleri fark etmeye başlarlar, âşık oldum ağabey diyerek tekrar giderlermiş. Aşk olmadan meşk olmaz kaidesini anlamış ve inanmışlardan Fethi Bey’in rahle-i tedrisinden geçmiş merhum Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun da bu usulü kendi talebelerine aşkla uyguladığını anlatırdı.
Bu kitapta birçok hatıra makale ile birlikte 52 şaire ait Fethi Bey’e ithaf edilmiş şiirler mevcut. Biz bunlardan bazılarını Fethi Bey ve merhum şairlerin ruhunu şad etmek maksadıyla yeniden yayınlıyoruz. Yeni haberdar ve zevkiyâb olanlar olursa memnuniyet duyarız.
Bu Şarkılar… Fethi Gemuhluoğlu ağabeyime- (Mehmed F. Çavuşoğlu. Ordu 1935-1987)
Bu şarkıları sen anlarsın, diyorlar,
Binlerce şarkı içinde…
Elimden tutup Mısr-i Kadim’e götürüyorlar,
Keops’un ehramı gözüme giriyor.
Cılız insanlar kesilmiş kayaları çekiyorlar
Nil sırılsıkım ter akıyor
Parçalanmış ellerle selâm veriyorlar,
Hiçbirini tanımıyorum, utanıyorum.
Nataşa, Kiyef’liymiş, dokumacı,
Dev makineli bir şayak fabrikasında,
Sivastopol’da karşılaşıyoruz,
Ümitli bakıyor, gülümsüyor,
‘Yoldaş…’ diyor, sonra kan kusuyor,
Ben yabancı yabancı susuyorum.
Asılmış Kırımlılar acı acı bakıyorlar,
Hiçbirini tanımıyorum, utanıyorum,
Cezayir’de Hasan vuruluyor,
Toz toprak içine kanlı düşüyor,
Amman’da bir yığın başsız ölü…
Macaristanlı Zilahy bir tuhaf ağlıyor,
Bu şarkıyı sen anlarsın, diyorlar,
Utanıyorum… Utanıyorum…
Cezayir için… Sayın Fethi Gemuhluoğlu’na (Âşık Fehmi Gür. -Arapgirli ama- 1914-1982)
Yine bir canavar dalmış koyuna,
Koyunu kurtarıp kurdu vurmalı;
Fransız’ın bak yaptığı oyuna,
Silahlanıp karşısına varmalı.
Bakmaz mısın yaptıkları işlere,
Kerpeten lâzımdır sivri dişlere,
Neler yapmışlar din kardeşlere,
Cezayir’in hali nedir sormalı.
Unuttun mu bizi züppe Fransız,
Allah’tan korkun yok; dinsiz, imansız,
Hiç yanına kalmaz şeksiz, gümansız,
Fransız’ı Cezayir’den sürmeli.
İki bin esirdir, yedi bin ölü,
Bir mateme girmiş Cezayir İli,
İnşallah Türklerin erişir eli,
Cephe tutup her tarafı sarmalı
Fas, Tunus, Cezayir eski yurdumuz,
Duyduk hadiseyi arttı derdimiz,
Korkmayın kardeşler size yardımız;
Düşmanın yoluna tuzak kurmalı.
İslam ulu çınar, siz de yaprağı,
Dünyanın yarısı onun toprağı,
Asılır Paris’e şanlı bayrağı;
Fehmi der ki, gaziliğe ermeli.
Davetiye… (İsmet Zeki Eyüboğlu. Maçka 1925-2003)
Aylardır görünmez, bilinmez oldun
Bilmedik bundaki kerâmet nedir?
Lazım değil idi böyle bir visâl
Biz de, az çok gördük şu vuslat nedir
‘Efendi’ aşkına, ‘Ali’ aşkına
Gel çevirdin bizi yeter şaşkına
Gel ecel yakmadan elime kına
Sözünle görelim nezaket nedir
Yakalım kandil-i muhabeti gel
Açalım meclis-i kerâmeti gel
Görelim envâr-ı hidâyeti gel
Öğrensin edâni nezâhet nedir?
‘Zebani’ ne oldun gene kaynadın
Bir tehlike-âver işle oynadın
Gene tirkeşinden bir ok sınadın
Ârifler anlasın öz-niyyet nedir
Rubai (Mehmet Kaya Bilgegil. 1921-1987)
Fethi Bey, kalbimizdedir dâ’im
Aranız, bulmamız neden müşkil?
Feth-i bâbım onunladır kâ’im
Dostluğunda olur bu dil, müş’il.
Amil Çelebioğlu (1934-1990)
(Dinleyen, birleyen ve inleyenlerden olan,
Aşk-ı ilâhi ile yanan, yâni hakîkî yolu bulan yol eri,
fetheden gönülleri merhum ve mağfur
Fethi Gemuhluoğlu ağabeyimizin aziz hâtırasının ilhâmiyle)
Gitti ey dil kimi sevdik ise cânân diyerek
Etmedik gerçi şikâyet yüce fermân diyerek
İçimiz ağlasa da kan elimizden ne gelir
Mest ü nâlan döneriz bir nice meydân diyerek
Bivefa olduğun âhir bize bildirdi felek
Bunca cevr ü sitemi çektirip âsân diyerek
Bir şifa umduğumuz sevgililer gitti gider
İçirip ayrılığın zehrini dermân diyerek
Çok mudur olduğumuz ehl-i figân Hayrânî
Gitti zira kimi sevdik ise cânân diyerek
Fethi Gemuhluoğlu’nun Aziz Hâtırası İçin Kıt’alar (Abdullah Kucur. ? – 2018)
Fethi zayiattandır’ dedi menba’-ı irfân
İrfan âleminin güneşi Fethi İrfân’a
O ateş-i suzan idi hem hâdim-i insan
Ya Hu’ diyerek daldı bahr-i gufrana
Merd-i sahînin kadrini bilen merd-i gayûr
Neyleyelim bu âlemde çok az bulunur
Mâbûd-i mevhûmuna tapan ehl-i gurûr
Gömdük sanır ehl-i hakîkati nisyâna
Sadettin Ökten Hoca, merhum yazar Abdullah Kucur’u anma programında, Fethi Gemuhluoğlu’nu şerh eden bir şahsiyet olduğunu vurguluyor. Kucur ile üniversitede asistanlık yaptığı yıllarda tanıştığını belirten Sadettin Hoca, “Mahmutpaşa’da esnaf bir adam Abdullah Ağabey. Yanına gidiyorduk. Bir cümle söylüyordu ve zihnimizde iz bırakıyordu. Bu iz hala devam ediyor” dedikten sonra şöyle devam ediyor, “İslam medeniyetinin yaşanmaya çalışıldığı son dönemin temsilcileriydi bu isimler. Biz Abdullah Ağabeyle cumartesi öğleden sonraları Beyazıt Meydanı’nda görüşürdük. Açtığımız konu itibarıyla meselenin ne olduğunu anlardı ve bazen bir kelime, bazen sükut ile bütün mevzuyu hulasa ederdi”.
Gemuhluoğlu Ağabeyimize… (Mahir Gedikoğlu. Arapgir 1926- Antalya 2010)
Yokluğunla, İstanbul şevksiz
Türkiye sessiz
Yollar renksiz
Sevgiler neşesiz kaldı…
Tadı kalmadı
Dünyanın sensiz
Şevkimiz çerağımız söndü.
Her an gönlümüzde
Gönlümüzdesin amma
Sohbetine hasret kaldık…
Fetih yüzlüm
Yunus dillim
Derviş gönüllüm
Seni hep özlüyoruz
Rahmetlerle anıyoruz.
Sana ve rahmetine hasretiz biz,
Hepimiz…
Dr. Mehmet Emin Kalkan’ın Mahir Gedikoğlu hakkında Antalya Tabip Odası Müzik Topluluğu sütununda (blogger.com) yayınlanan yazısını buraya naklediyoruz.
“Mahir ağabey, İbn’ül Emin Mahmut Kemal beyin (İnal) sohbetlerine nail olmuş, Antalya’da yaşayan, bizim bildiğimiz tek kişidir. Lutfedip Antalya Tabip Odası Müzik Topluluğu’muzu şereflendirdikleri zamanlarda kendilerinden özellikle İbn’ül Emin, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Edebiyatımızın şiir dünyası konularında çok faydalandık.
İbn’ül Emin’in sohbetlerinin müdavimi olmuş Mahir Ağabeyimizin de, keşke sohbetlerinin müdavimleri bizler olabilsek…
Bazen, Mahir ağabeye şöyle, çok sevdiği Yahya Kemal’in dudakları arasından seslenmek gelir içimden:
Çık tayy-ı zaman et açılır her perde
Bir devr geçir istediğin her yerde
Ben hicret edip zamanımızdan yaşadım
İstanbul’ u fethettiğimiz günlerde…
Heyhaat!..
Böyle seslenemem ki… Nasıl seslenebilirim… Boğarım yoksa, edebsizlik denizinde herkesi…
Bu şekilde seslense seslense, Antalya’da aynı şairin dudakları arasından bir kişi seslenebilir. O kişi de Mahir Gedikoğlu ağabeydir. Keşke o bana böyle seslense…”
Gene Mevsim Güzdür, Gene Göç Ayı… (Bahattin Karakoç. 1930-2018)
Kumpaslardan dökülen kurşun harfler gibi
Akıl bir yana dökülmüş, gönül bir yana.
Gene mevsim güzdür, gene göç ayı
Dost uzak bir semtten gülümser bana.
Gene gönül dağlarıma sepeliyor kar,
Nefsini öldüren er neden korkası?
Acı acı öter gider turnalar,
Gelmeyecek bu göçlerin arkası.
Çetelem karışık, terazim bozuk,
Zor geliyor çadır kurmak yabana.
Hasret türkülerinden sesim çizik çizik
Akıl bir yana kaçmış, gönül bir yana.
Gene mevsim güzdür, gene göç ayı
Ve vakit akşamdır, kapanacak kapılar.
Bir yıldıza taktım umutlarımı,
Gönül gezdiriyorum diyar diyar…
Sınav… (Turan Koç. Kayseri D.1952)
(Ekmeğimin adı nân-ı aziz idi;
Suyumuzun adı âb-ı leziz idi.
Sokağımız bu sokak,
kasabımız bu kasap değildi.
Akl-ı selim denen bir şey vardı.
İnsanımız hiss-i selim
zevk-i selim sahibi idi… (Fethi Gemuhluoğlu))
Ve biz ki toyuz, anlarız
Gözyaşını gözden gizli sileni
Ve çünkü kuşlar da bilir vaktin bengisini
Öğleleri, en kilitli ikindileri
Öylece her şey kendisi olup dururken
Tutsak ertelesek kendimizi, ne kadar erteleriz ki
O yüzden bîganeyiz bir şeylere, çıkar gezeriz çarşılarda
Sonra döner geliriz kendimize kaç hicap geçip içeri
Ve çünkü edep ederiz, en sonu kendimize kalırız
Kendimize geliriz ve ekleriz vakitlere en güzel isimleri
Ey mahrem bakış som yalnızlık, konuş, bu bizimkisi
Bu kehribar hüzün Hüseyn’in hüznü değil mi
Biz ki hep hayret ederiz salâlar verilirken, geçip gideriz
Zar zor yetişiriz bir yerlere, ağzımızda hayatın o aydınlık şekeri
İşte caddeler hâlâ sımsıcak, vakit hâlâ tiril tiril, değil mi
Ey büyük ayna kim geçti buradan, kendisine kim yetişti ki
Hayftır, öylece geçer günlerimiz, kendimizi tacir belleriz
Ey biz kimin için bekletmedeyiz limanlarda gemileri
Fethi Gemuhluoğlu (Bekir Oğuzbaşaran Kayseri 1946)
Nice yetenekliye maddî destek sağladı
Konuşurken, yazarken yüreğiyle ağladı
Güzele sevdalıydı, Yûnus gibi yaşadı
Türküsünü ebedî dostluk ile bağladı…
Sadettin Ökten Hocamız en çok tesiri altında kaldığı hocaları sorulduğunda: 1- Babam Celaleddin Ökten, 2- Nureddin Topçu, 3- Mahir İz, 4- Fethi Ağabeyi sayar, mürşidi azizi olarak da Cerrahi Asitanesinden Safer Efendi Hz.’ni söyler. Ve kendisi hem kitapları asıl sohbetleriyle bu aziz hocaları vasıtasıyla tevarüs ettiği ilm ü irfanı neşre devam ediyor. Fethi Ağabey’in hayrü’l haleflerinin en önde gelenlerinden denilse sezadır. Zihinlere berraklık, gönüllere inşirah veriyor. Sıhhat afiyetle pek çok muammer olası Rabbimizden temenni ve niyazımızdır.
İsmi şerifi geçen azizâna rahmet ve mağfiret, berhayat olanlara da sıhhat ve afiyet niyaz ediyoruz.
Orhan Alimoğlu