KISKANÇLIK
Konunun adı kötü, değil mi? İşin aslı, verdiği ders, mahitap kadar parlak ve huzur içre.
Kıskançlık, işlenen ilk günahların kaynağı gökte ve yerde.
Lanetli Şeytan, Hazreti Adem’e secde etme emrini aldığında büyük bir kıskançlıkla hareket edip de gitmemişti secdeye.
Ah, o secdeye gidemeyiş! Rahmetten uzaklara düşürmek kendini nice nice! Hayati bir konu bu. Odağımız değil yine de.
Şeytanın tek derdi üstünlüktü nedense!
Ona göre ateş, topraktan üstündü ya, çamurdan yaratılmış Adem’e etmemeliydi secde. Üstelik bunu, onu Yaratana söylüyordu pişkinliğin son haddinde.
Toprağın ateşi söndürdüğünü unutmuş muydu sizce?
Kıyaslama, üstünlük iddiası ve kıskançlık, Şeytanın öteden beri yaptığı, yaptırdığıydı insan nesline.
Yerdeki ilk günaha gelince: Kabil de kendi evleneceği kızla Habil’in evleneceği kızı kıyaslamış; güzel kızı “alma” hususunda kendini haklı saymıştı son tahlilde.
Güzel kız, Habil’in değil onun eşi olmalıydı elbette. Ve aslında nedense?!
Allah, onlardan, sunak tepesine bir kurbanlık bırakmalarını istediğinde “alma” konusunda “üstün olana” göz diken Kabil, “verme” konusunda çürük- çarık sebze meyveler sunmuştu Rabbine.
Ne kadar da korkaktı “verme” erdeminde. Biz buna cimrilik diyoruz yeryüzünde. Nefret ettiğim insan tipi tam da budur işte!
Ben nefret ededurayım, Kabil’in kıskançlık ve düşmanlığı artıyordu günden güne. Zira gördüğümüz gibi pek düşkündü nefsine, hevai hevesine…
İşte Şeytanın Kabil’de başardığı buydu ama başaramadığı Habil’de. Kıskançlık ve düşmanlığa sürükleme…
Kabil, onu öldüreceğini söylediğinde özbeöz kardeşine
Habil yine olgun yine iddiasızdı öyle:
“Ben, sana elimi bile uzatmam!” deyiverdi sakince. Çünkü olgun insan inatlaşmaz, iddialaşmazdı haklı olsa bile.
İşleri havale ederdi Allah’a ve adaletine.
Şükür ki ilahımızın sisteminde kimin haklı olduğu alma üzerine değil kuruluydu verme üzerine.
Gülhan Yılmaz