Maviden Gri ye…
Taş kaldırımlar bağlardı yolumuzu, çiçek bezeli tamburalı kamelyaya..
Küçük adımlar oyun süslü..
Kimi koşar, kimi seksek..
Kimi de çizgiye basmadan geçsek…
Pembe panjurlar lükstü hayallerimize..
Boyası dökülmüş, mandallı pencere griliğindeydi gerçekler…
Boya altında rengarenk, renk cümbüşü..
Renkli çocukluğun, büyüdükçe kaybolan tonu..
Sanırım, ahşap panjurlarda almıştı nasibini,
Bizim gibi yıllara yenilerek..
Giderek monotonlaşan matlaşan yaşam rengi,
Gri panjurlu ev ile yaşımızın, kusursuz ahengi…
Işığa toplanan kelebekler gibi üşüşürdük, tambur nağmeli kamelyaya. Melodinin sıcaklığı mı, yoksa tepemizde asılı renkli ampullerin ışığımı çekerdi bilinmez…
Sanırım çocuk olmanın özgür maviliğiydi, fütursuz, çığlığı bol kaynaşmalarımızın…
Çocuktuk, menfaatçiydik..
Babamızda babamızı, anamızda anamızı severdik.
İki yüzlüydük..
Arkadaşı arkadaşa katardık..
Hırsızdık..
Komşu bahçeden elma çalardık..
Yalancıydık..
Halı deseninde babaya kırk yalan atardık…
Daha binlerce kötüyle, o kadar kötüydük ki..
Çok sevilirdik…
Çünkü renkliydik.
Saftı rengimiz.
Beş dakikayı geçmezdi kinimiz.
Kendi yalanımıza, oturup hep beraber gülerdik.
Komşu anneye iki ekmek alır bakkaldan.
Çaldığımız elmanın diyetini öderdik…
Galiba renkler, ana renkler..
Anadan geldiğimiz zamana yakın renkler, kapatıyordu tüm kötülükleri..
Anne sütünün üzerimize sinmiş kokusu affediyordu günahlarımızı…
Önce melodi sustu kamelyada..
Sonra söndü rengarenk ışıklar…
Kelebekler, bir bir dağıldı,
Ömür bahçemizden…
Süt kokuları kayboldu, büyüyen gri bedenlerden..
Özgür mavi, esir oldu gri hayata…
Ve haram oldu çocukluğumuzdaki renkler…
Sıla Özalp