GÜZ
Acıya yoldaşlık eder
Sarıya düşmüş mavi gülüşlerin
Beyazı kucaklarken yeşil
Sonbaharda sarıya açılmış
Yad eller
Güz geçerken gözlerinden sapsarı gülüşlerle
Ellerinden arta kalan mavinin turkuaz rengi
Bütün kılıçların gitme gitme dese de
Kalışın bile gitmeli
Ve böylece
Güneş çekiyor örtüsünü üzerimizden
Peki, bu kısalma neden
Yolculuk şart mı diye sormayın
Dünyayı keşfe giderken
MASKE
Hey! Peçesi yırtılmış dünya
Hayalet giydirilmiş elbise
Yıkılmış ev, dumansız, duasız ve yalnızlığa bırakılmış yaşam
Kalakalmış şehrin ortasında kahkahalarla
Sessiz ve bulutların koynunda, gözlerinde sis
Hey! Tenhaya düşürülmüş, fırlatılmış hayat
Yusuf’un gömleği gözlerde bir perde
Faust, siyah – beyaz mutluluğun Latincesi
Edalı, cazibeli, ışıklı bir yığın kelime
Sevdayı büyüttüm ellerimde
Kendime yetiştirdim, neşre hazır kitapları, kapıları
Duvarları yıkarak, çürütülmüş yığınları kaldırdım
Kitleler önüme düştü
Ekim aylarında, sarıya dönüşmüş yaprakları renge boyadım
Yeşil olmadı
Koştum sabahın kızıl vaktinde, bir kıyamet
Nedir bu çığlık?
Bilen, çıkmadı.
Pazartesi günleri kuyruğa geç kaldım
Geçerli olmayan saatler taktım koluma, güneşi kolladım
Eve döndüm, dönüşü olmayan çıkmaz yollarla
Şehir, karanlık ve şık
Kandiller, mumlar, meşaleler taktım kalemin ucuna
Antik bir çağrı yaptığım
Duyan, olmadı
Sevmiştim, sevmiştin, sevmiştik toplumca
Şu köşe başında,
Şurada,
Şurada,
Şurada da,
Çıplaklığımız giydirilmişti, aşkla.
Tebrikler cok güzel
Teşekkür ederim 🙂