Türkün Ateşle İmtihanı…
Tarih ve Edebiyat birbirinden ayrılmaz iki parçadır. Her iki bilim dalının birbirinden ayrılması bizi mutlaka yanıltacaktır. Herhangi bir savaş ile ilgili bilgileri öncelikle savaş hatıratlarından yani öznenin dilinden, kağıda dökülen mürekkeplerinden okumak daha faydalı bir hareket olacaktır.
Örneğin Milli Mücadele Dönemi’nde Ermeni Meselesine, Kazım Karabekir’in savaş yıllarında yazdığı notlara bakabiliriz. Kızı Timsal Karabekir çeşitli söyleşilerinde anlatmış ve günümüzde de iş bankası yayınlamıştır.
Kazım Karabekir Erzurum’da gördüklerini şöyle aktarmıştı: ‘Erzurum’a girdiğimde gördüğüm manzarada bölge halkının gülerek beni beklediklerini düşünerek mutlu oldum. Biraz yaklaşınca bu kalabalığın hareketsizce durduğunu fark ederek, normal olmayan bir durum olduğunu hissettim. Daha da yaklaştığımda bu insanların Ermeni çeteler tarafından kazığa oturtularak öldürülen ve çeneleri acıdan sıkılmış insanlar olduğunu anladım. Allah benim gözümden gördüklerimi dünya üzerinde hiçbir göze göstermesin.” Karabekir K. , Ermeni Mezalimi, Gece Kitaplığı, 2023.
Osmanlı Devletinin jeopolitik konumu her zaman dış güçler için engel teşkil etmiştir. Bu engeli kaldırmak için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Bu çeşitli yollardan birisi de Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkların isyan etmesi için kışkırtmalarıdır. Kazım Karabekir’in yukarıdaki savaş notu durumun mahiyetini açıklar niteliktedir. 1. Dünya Savaşı ile başlayan bu hadiseler savaşın sona ermesine kadar devam etmiştir. Birçok köy ve kasaba ateşe verilmiş Anadolu halkımıza çeşitli işkenceler uygulanmıştır. Durum böyle iken günümüzde halen sözde ermeni soykırımı tartışması devam etmektedir…
Yine Milli Mücadele yıllarını bir başka şairimizin eserleriyle anlayabiliriz. Türkün ateşle imtihanı Halide Edip Adıvar’ın bizzat savaşlara katılıp savaşın çarpıcı yönlerini edebiyatımıza kazandırdığı eserlerinden biridir. Hatta bu savaşlarda onbaşı rütbesine layık görülmüş Türk şairimizdir. Onun sadece bir şair olduğunu düşünüyorsak onun eserlerini okumamışız demektir. Halide Edip Adıvar bu milletin hem şairi hem evlatlarının hasta bakıcısı hem vekili hem de askeridir. Milli mücadele döneminde yazmış olduğu eserleriyle savaşın görünmeyen yüzünü ve Anadolu İnsanının ne tür mezalimlerine maruz kaldığına şairimizin kendi kaleminden öğrenebiliriz.
Örneğin; “Yirmi beş evli bu küçük köyde yalnız üç ev kalmıştı. Ötekileri yanmıştı. Yunanlılar, Duatepe’den çekilirken, tabiî hayvan sürülerini götüremedikleri için, onları da öldürmüşlerdi. Her yerde yığın yığın hayvan leşine rastlıyordunuz. O karanlık günün kapattığı kül ve taş yığınları üzerinde bir sürü insan oturmuştu. Erkekler bir şey söylemiyor, kadınlar durmadan hareket ediyor ve çocuklar ağlıyordu” (Adıvar, 2013: 250-251).
Adıvar’ın Milli Mücadele Dönemi’ne yakından şahitlik ettiğini biliyoruz. Düşman Türk taarruzuyla karşılaşınca büyük bir hüsrana uğramış, kaçarken bile köyleri yakmış ve insanlarımızı şehit etmiştir. Yine kaçarken ormanlar tahrip edilmiş, köylülerin hayvanları öldürülmüştür.
Bu durumun bir diğer hususu da anadolu insanının bu olayları yakından takip etmesidir. 15 Temmuz’a tanık olmuş biri olarak bir makinalı tüfeğin sesinin bütün Ankara’da duyulması, bir savaş uçağı bombardımanının çevre sakinlere uzak olsa dahi camlarını patlatması olası bir durumdur. Kısacası savaş sadece ilde değil millette de duyulur…
Türk töresince böyle bir zulüm hiçbir zaman olmamıştır. Türkler sivil öldürmemiş, onlara sığınan asker ve halka ivedilikle yardım etmiştir.
Son olarak 1913’de Kanlıtepe’de Yunanlılar’a esir düşen şairimiz Ömer Seyfettin’in ‘’Savaş Gölgesinde Yazılan Hikayeleri’’ adlı makaleyi ve savaş hatıratlarını okumanızı tavsiye ederim.
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünyaya kimse kalmaz…( Yunus Emre )
Muhammed Onur Yılmaz