Mustafa YakışırTöreli Yazılar

TEVHİDE GEL TEVHİDE

Mustafa Yakışır

TEVHİDE GEL TEVHİDE

Mustafa Yakışır

Ramazan ayı boyunca Makedonya’nın Resne kasabasına yakın bir köyde İsrafil hocamızla görev yapmak nasip oldu. Köyümüze yakın olan Kozyak köyü İmam-hatibi Şenol hocamız, annesinin vefatı dolayısı ile Türkiye’de idi. Ona vekaleten sıra ile hocamızın yerine bir hafta kadar görev yaptık. Nihayetinde Şenol hocamız göreve döndü, tanıştık. Sağ olsun görev yaptığımız yerlere yakın olan başta Usturga (Struga), Ohri ve Manastır şehirlerinde bizlere mihmandarlık yaptı. Hakkı ödenmez.

Bu geziler esnasında ya da teravih sonrası oturmalarda mı tam hatırlayamıyorum bize bir hatırasından ve sonrasında gördüğü rüyasından bahsetti. Şenol hocamız Türkiye’den bir grup arkadaşı ile internet üzerinden Arapça metin okumaları yapıyorlar. Bu metinlerden biri de İbnü’l-Arabî’nin Fusûsü’l-hikem isimli eseri. Eserden tevhit bahsini okurlarken, bir zat ya da İbnü’l-Arabî’nin kendisinin bir mecliste otururken kalp gözü açık bir çocuğun vefat eden annesinin cehennemde olduğunu müşahede ederek göz yaşı döktüğüne şahit olur. O zamana kadar okuduğu 70.000 kelime-i tevhidi o mecliste iken çocuğun annesine bağışlar ve çocuğun yüzünde bir tebessüm belirir. Bağışlanan bu kelime-i tevhitler hürmetine annesi cennete girmiştir.

Bu hâdiseyi duyan (okuyan) Şenol hocamız annesine niyetle 70.000 kelime-i tevhit okumaya başlar. Tevhitler biter hediye edilir. Anneye hediye edilen, ona evlatlık görevlerinden birini yerine getirmenin huzuru ile yatar Şenol hocamız. Annesinin rüyasına misafir olacağından habersiz. Rüyasında annesi Şenol hocaya öyle bir sarılmış ki kemikleri çatırdatan cinsten. Annem diyor Şenol hoca, bana dünyada iken böyle sarılmamıştır. Babası ise bir köşeye ayakları uzatmış bir vaziyete oturuyor. Evladı ve eşinin sarılmasını mahzun bir eda ile izliyor. Sanki evladına bize de bir hediyen yok muydu dercesine.

Hâliyle bu rüyanın etkisinde ben de kaldım. Teravih namazı öncesi vaazım kelime-i tevhit üzerine oldu. Sonrasında cami lojmanında cemaatimizden birkaç kişi ile otururken bu rüyanın bende uyandırdığı hayret duygusunu onlarda da uyandırır diye cemaate anlattım. Erol hocamız sözü aldı ve şöyle dedi: “Sizde cenazelerden sonra 70.000 kelime-i tevhit okunmuyor mu mevlitlerin arasında?” “Okunmuyor” dedim şaşkınlıkla. “Hocam” dedi, “burada kim vefat etse kabre konulduktan sonra camide cemaat sayısınca imamların okuduğu tevhide katılarak cemaatle 70.000 kelime-i tevhit okunur.” Hayretim katlanarak içimden, “nasip olsa da görebilseydik” diye geçirdim. Daha önce başka bir hâdisede söylediği şu cümleyi tekrar etti: “Hocam sizin bizden öğreneceğiniz çok şey var.” Gülüştük. Ben de ona, “haklısın Üsküp İstanbul’dan daha fazla Türk şehridir” dedim. “Üsküp 1392’de, İstanbul ise mâlum 1453’te feth edilmiş, olsun o kadar.” Bu cevabı da Kosovalı bir Türk genci ile yapılan konuşmadan esinlenerek kurmuş olmalıyım. Buraya Kosovalı gençle yapılan röportajın linkini ilgilisi için bırakıyorum: https://www.youtube.com/watch?v=xvRREk9Lbos.

Ramazan ayı neredeyse bitmek üzereydi. Bu gelenekten habersiz döndük döneceğiz derken olacak ya birkaç gün sonra Sadık hocamızın annesi vefat etti. Cenaze merasiminden önce cami haziresinde bulunan Osmanlı mezar taşlarının fotoğraflarını çekip Ertuğrul hocama göndermiştim. Defin sonrası ise köyde bulunan Salih Baba türbesini ziyaret edip mevlidin okunduğu camiye geçtim. Okunan Arnavutça mevlid (Anlamasam da veladet bahsi okunduğunu tahmin ettim) aralarında şimdi merakla beklediğim tevhit okumalarına geçildi. İmam’ın فَاعْلَمْ اَنَّهُ nidâsına cemaatle hep bir ağızdan Lâ ilâhe illallah nidaları kubbeleri doldurmuştu.

Mustafa Yakışır

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu