ZERREYİ ZÜL GÖRME
“Yılmadan yap…
Yılma ki sıcaktan kavrulana gölgen, suda boğulana elin erişsin.
Önce yap, sonra açıklarsın.”
İsmet Özel
Biliriz bakmak ile görmek farklı şeydir. Yapıp ettiklerimizle, yapmaya muktedir iken kaçtıklarımızla karşılaştığımızda, kaç kıratlık kul imişiz göreceğiz. Kimimiz Cemâlini kimimiz Celâlini.
Bakıp geçenlerle görüp seyredenlerin arasına set çekildiğinde o zaman gör bak sen olanları. O zaman ak koyun kara koyun kimin sinesine sinmiş göreceğiz.
Kâfi denilecek bugün sana kendi kitabını okumak ki o hesap görücü olarak yetecek.
Para, mal, mülk, şan, şöhret, mevki, makam kandadır (nerede)?
Kaskatı çıktığında huzura kaçacak yer ne yandadır?
Var mıdır huzurdan kaçış yolu.
Mahşerde mahcup bir eda ile ve terlerken her yanımızı terk edebilecek miyiz zımba gibi zapt olunduğumuz yeri?
Neyse ki varlığımız var edenin emri ile son bulmadı? Var gücümüzle yapacağımız şeyler var daha.
Olmalı!
Oturup ajansların yaydığı soykırımı seyretmekten daha fazla yapacağımız şeyler olmalı!
Günler geceler durmaz geçerken sermaye olan ömrümüzü önümüze katarak bir düşünelim bir daha dönüşü olmayan dünyada başımızı döndüren dolapçı beygirlerini. Kevgire çevirdikleri kimliğimizi. Kim dost kim düşman tutalım çetelesini. Olalım dostla ve vuralım düşmanın düşlerine. Baltamızı ve bilincimizi bileyerek birlik olalım. Vahdet denizinin derinliğine dalalım. Tutalım tağutların yakalarından.
Hatırlayalım kaybettiklerimizi!
Kentimizi yeniden kuralım. Kendimizi. Yesriblerimiz Medineleşsin. İlmek ilmek inşa edelim şehirlerimizi, şâhitliğimizi, yılmadan ve yorulmadan yeniden. “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.’’ diyerek.
Hatırlayalım unuttuklarımızı!
Nil’i, âsayı, Musa’yı ve Hızır’ı. Bıldırcını ve sarımsağı. Yakub’u ve Kenan’ı. Kanmayalım karanlık kelimelere. Yeniden buluşalım iki denizin birleştiği yerde kardeşlerimizle. Sen Hızır ol ben Musa, Sen Musa ben Hızır kimi zaman. Fark edelim firâkın en büyük fâcia olduğunu. Sorular sormayalım meselâ yerli yersiz. Sorgusuz sualsiz gölgemiz düşsün üstümüze. Nedensiz ve en büyük sebeple sarılalım sımsıkı ipe. Sık ve düzgün tutalım saflarımızı. Sâfiyâne ve samimiyetle sarılalım toprağına Anadolu’nun. Fethin, zaferlerin ve merhametin mayasını tutturalım mahzun gönüllere. Hatırlayalım Selahaddin’i ki sabırla koştursun atını Kudüs semalarında. Hazreti Ömer karşılasın onu mütebessim bir çehre ile Aksâ’da. Ebû Ubeyde zalimin kalbine hançer gibi saplanan gözleriyle şâhitlik etsin bu âna.
Hatırlayalım “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitâbına verilen cevabı Kālûbelâda. Unutmayalım Allah’ın halifeler kıldığını her bir insanı.
Ve kalk!
Kaldır güneşlerle ovulmuş yüzünü ‘’Kehkeşanlara’’ doğru. Al baltayı eline atan İbrahim gibi ve de; Bismillah. Kula kulluk kalmayana kadar kır putları. Kalmayana kadar Nemrud’un sarayları, köleleri Firavun’un, serveti Karun’un. Atan İbrahim’in ateşine su taşıyan karıncayı dost belle ki kendine vefâya vefasızlık yapmış olmayasın.
Ben ne yapabilirim ki deme!
Yaptığın zerre de olsa “Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek, kim de zerre miktarı kötülük yaparsa onu görecek” şuûru ile yap.
Yaptığın zerre de olsa zül görme!
Sen bir yudum suyla çıktığında yola, ebabiller kol kanat gerecek sana. Sakarya, Nil ve Tuna çağlayacak ardın sıra. İbrahim’in ateşi güllük gülistanlık olacak. Bel’amlar belalarını senin elinden bulacak. Çocuklar gökyüzünden yağan bombalara değil kayan yıldızlara bakacak. Çocuklar aşkına yap.
En çokta onlar için yap.
Mustafa YAKIŞIR