Minnet ve Minnettarlık
Minnet nedir ?
Minnet; kelime anlamı olarak kişinin kendisine yapılan bir iyilik karşısında kendini borçlu sayma durumudur. Hissedilen bu duyguya “gönül borcu“ da diyebiliriz.
Minnet kavramının anlam çeşitliliği vardır.
“İyilik” insanoğlunun en erdemli davranışlarından biridir. Hak’tan gelen iyiliğe, lütuf ve ihsana şükretmek; insandan gelen iyilik ve yardımlara teşekkür etmek hem insanî hem de imânî bir mesuliyettir.
İnsan kadir – kıymet bilmeli, yolunu ve yönünü iyi seçmelidir.
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, minnet konusunu DİB İslam Ansiklopedisi’nde şöyle açıklamaktadır:
“… Sözlükte ‘birine iyilik etmek, ihsan ve ikramda bulunmak’ anlamındaki ‘menn’ mastarından isim olup, biri Allah’a diğeri insana nispet edilmek üzere iki bağlamda kullanılmaktadır. Menn ve minnet Allah’a izâfe edildiğinde O’nun bütün varlıklara olan lütuf ve keremini, in’am ve ihsanını; insana nisbet edildiğinde ise başkasına yaptığı iyiliği başa kakması, karşılık beklemesi gibi olumsuz tutumları ihtiva eder…”
Kuran-ı Kerim’de buyurulmaktadır:
“Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: ‘Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer imânınızda doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah, sizi minnet altında bırakmıştır.’“ (Hucurat 49/17)
Minnet kelimesinin olumlu ve olumsuz ifadelerinde; memnuniyet, mahcubiyet, mahkûmiyet minnettarlık, vefâkârlık, şükür, teşekkür, cefâkârlık, mihnet, zahmet gibi mânâlar vardır.
Minnet kavramını üç aşamalı izah etmek konunun anlaşılabilmesi için önemlidir.
Birincisi:
Minnet Allah’a nisbet edildiğinde; kulun yaratıcısına şükür ve şükran duygularıyla bağlı olması, Allah’a minnet etmesi anlamını taşır. Boyun eğmek, kulluk etmek ve şükretmek ancak Allah’a yapılır. Kuran-ı Kerim’de birkaç yerde “Ne kadar az şükrediyorsunuz!” buyruğu vardır.
İkincisi:
Birine iyilik yapan, yardımda bulunan kimsenin bu durumu başa kakması, yaptığı iyiliğe o kimseyi mahkum etmesi, minnet altında tutması durumudur. Bu şekil bir davranış, insanın yaptığı iyiliği kendi elleriyle silip kendisine günah yazması anlamına gelir.
Üçüncüsü:
Herhangi bir konuda iyiliğe ve yardıma mazhar olan birinin kendisine yardımı dokunan kimseye karşı mahcubiyet, teşekkür etme ve minnettarlık hissetmesi hâlidir. Bu duygu insani ve ahlâkidir. Yeter ki ölçüyü kaçırmayalım.
Peki! Ölçü nedir?
İyilik yapan ve iyilik gören kimseler için doğru ölçü nedir?
Bu sorunun cevabını kısmen yazımızın giriş bölümlerinde vermiştik. Konuyu biraz daha tafsilatlı anlatacak olursak deriz ki:
İyilik yapanın, muhatabından “minnet beklentisi” içine girmesi yanlıştır. Böyle bir niyet ve beklenti, yapılan hayırı kendi elleriyle silip amel defterine günah olarak yazılmasına sebep olur.
Şan ve şöhret hevesiyle, kibir ve nefsinin sesiyle hareket eden insan yaptığı iyiliklerin “boş” hükmünde olmasına yol açar.
Kul Nesimî, “Minnet Eylemem“ şiirinde; zâlime ve onun tâlim ettiği yola, zulme meyleden kula, güç odaklarının iltifatlarına ve dayatmalarına minnet eylemeyeceğini ifade etmektedir.
İyilik yapmanın, hayır işlemenin yolu bellidir.
Bir hadis-i şerifte “… Sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi…” şeklinde izah edilmiştir. Yani, iyilik hem Allah rızası için yapılacak, hem de gizli tutulacak. Doğru yol budur.
Derler ki “Mükâfat vermekten elin kısa kalırsa, dua ve teşekkürde dilini uzun tut.”
İyilik gören bir kimse, yapılan bu yardımın Allah’tan geldiğine, O’nun rızâsı olmadan herhangi bir nimete kavuşamayacağını bilmesi gerekir.
Yine; iyilik gören insan, iyiliğe vesile olan hayırsevere karşı teşekkürü ve vefâkârlığı insani ve ahlaki bir görev bilmelidir. Yardım alan kimse, yardım edene karşı ölçülü davranmalı, teşekkür duygusunu riyâkârlık seviyesine düşürmemelidir.
Ölçümüz; veren ele teşekkür, verdiren güce şükretmek olmalıdır.
Mahcubiyet utanma duygumuzun meyvesidir. Minnettarlık ve vefakarlık duygumuzun duygusal bir ifadesi olan bir şarkı vardır Türk Sanat Müziğinde
“Sana gönül borcum var, ödemek kolay değil.”
diye başlayan takvim yaprakları misali, ömür yaprağımızda neler var neler!
Hz. Muhammed, “İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allah’a olan şükür borcunu da ödememiş olur.” diye buyurmuştur.
Bir gönül dostunun söylediği;
“İnsan mıdır çocuğum nimete şükretmeyen,
Bir bardak soğuk suya bin teşekkür etmeyen!
En küçük iyiliğe insan teşekkür eder,
Sayısız nimetleri veren güce şükreder.”
Bu dört mısrâya; iyiliği, Allah’a şükrü, insana teşekkürü sığdırmak ancak gönül dostlarının başarabileceği güzelliktir.
Minnet ve mihnet, hayır ve şer, varlık ve yokluk her biri bir imtihandır.
Ârif olan, düşünen, ibret alan ve şükreden başarır.
Mustafa Arslanoğlu