Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu.
Her bir yağmur damlasını tenimle buluştuğunu hissedince ürperiyordum.
Nedenini bilmediğim bu yağmur sevdamı yine eski defterleri kurcalamaya yoruyordum.
Hani bir söz vardı ya, “Yağmurda yürümeyi hep sevmişimdir, böylece kimse ağladığımı görmez.” Bu söze hep güler geçerken, nedense bu yaşlarımda kendimde yağmurda ağlarken bulur oldum.
Yağmurda usul usul sakin sakin yürürken kaçışan inanların “Deli mi? Bu kız.” dediklerini bakışlarından hisseder gibiydim.
Ama bilmezler be üstat, içimdeki fırtınayı, yaşadıklarımı, gördüklerimi.
Herkesin derdi vardır elbet, ama üstat, “Allah’ta herkesin taşıyabileceği kadar dert verir.” sözünden yola çıksak, herkesin derdi vardır.
Ağırda gelmiyor değil.
Bazen taşımakta zorluk çektiğim dertler beni fırtınalı, yıldırımlı yağmurlarda bırakıyor.
Öyle bırakıyor ki, sanki yağmurun her bir damlasıyla arkadaş olmuş gibiyim.
Ağlayalım be üstat, avazımız çıktığı kadar ağlayalım, adeta gök gürültüsü kadar gürleyerek ağlayalım.
Öyle bir ağlayalım ki, her bir derdimizi yağmurun akıp gittiği çamurlu suya bırakalım.
Ağlamakta insani bir duygudur.
Ağlamak güzeldir.
Ağlamak sakinleştirir.
Ağlama iyi hissettirir.
Ağlamak derdini anlatmaktır.
Ağlamak haykıra haykıra anlatmaktır.
Anlatmakta inanmaktır.
İnanmakta.
İnanmakta üstat, hakikattir.
Hakikatte imandır.
İmanda Allah’tır.
Allah’ta her daim bizimle olandır.
Bu da ne demek biliyor musun üstat?
Yeri ve göğe yaradan rabbine haykıra haykıra derdini anlatmaktır.
İster yağmurda ister güneşin kavurduğu çölde.
Sen inanarak gürle insanoğlu.
Allah’ın varlığına inanarak gürler.
Her daim gürle…
Nurmelek Çelik