Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş

HAYATIMIZA GİRMELİ “SALTANATLI TEKBÎR”

“Tekbîr girmek” Teamülü/Töresöz’ü Üzerine…

“Hayatımıza girmeli “saltanatlı tekbîr”

Fidana bir öz su, yalnıza kardeş gibi…

Ve tamam olmalı noksanlar bir bir

Evde çocuk kokusu, tarlada güneş gibi…

 

Mübârek Kurban Bayramı vesilesiyle soruyorum:

“Tekbir girmek” töresöz’ünü (deyimini!) işittiniz mi? Anadolu ahalisinin dilinde kelâm olarak belki de 1000 yıldır çiçek açan bir töresöz’dür “Tekbir girmek”…

Arefe günü akşamüzeri mısırların dibindeki zarar veren otları koparmak istersin… Bir komşu sesi seni kendine getirir:

“Komşu, amman ha bitkiyi koparayım deme! Tekbir girdi! Farkında değil misin?”

Şaşkın yüz ifadenden îzah istediğini anlar ve devam eder:

“Tekbir girdi! Arefe gününden bayramın 4.gününe kadar şunlara dikkat etmelisin:

Canlılara “kazârâ da olsa” zarar veremezsin…

Tıraş olamazsın

Tırnak kesemezsin…

Bitki koparamazsın…”

Evet… Anlaşılıyor ki “Tekbir girdi” tabiri ve töreli teamülü, teşrik tekbirlerinin Anadolu insanının hayatına akseden tarafının ibretlik bir tezahürü…

Ahlat’ta, Ani’de, İznik’te doğan; Konya’da, Erzurum’da, Şumnu’da, Prizren’de büyüyen; Zonguldak’ta, Bartın’da ve bazı bölgelerimizde varlığını hâlâ sürdürmeye çalışan bir töresöz’dür “Tekbir girmek”… “Tekbir girdi” ise her şeyinize dikkat etmelisiniz… Konuşmanıza, işlerinize… Mekke’de olmasanız da “ihrama girmiş gibi” davranmalısınız yani…

Bayramı süresince vacip olan “teşrik tekbirleri” süreci, Mekke ve Medine’yi sadece namazının değil, bir dönem, hayatının da kıblesi olarak gören insanımızca “Tekbir girmek” tabiriyle hayata uyarlanmış…

“Salât-ı ümmiye”nin de bestekârı ve “Bizim öz musikimizin piri” olan “Büyük Itrî” tarafından bestelenip millî/dinî hayatımızın “harç”larından birisi olan “saltanatlı tekbîr”… Yahya Kemal ne güzel de ifade etmiş “halkımızı sevk eden” bu bedîî ve mehabetli kuvveti:

Büyük Itrî’ye eskiler derler,

Bizim öz musikimizin piri;

O kadar halkı sevk edip yer yer,

O şafak vaktinin cihangiri,

Nice bayramların sabah erken,

Göğü, top sesleriyle gürlerken,

Söylemiş saltanatlı Tekbir’i.”

Bayramlarımızı onsuz düşünemediğimiz “saltanatlı tekbîr” nasıl da sirayet etmiş milletimizin hayatına… “Tekbîr girince” arada binlerce kilometre mesafe olsa da, Kutsal Topraklar’da Hac vazifesini yapanlara uyar insanımız…

Kendisi girememiş olsa da “ihram yasakları”na uyar…

Taa Anadolu’dan…

Sanki şuracıktadır Kâbe… Sanki şuracıktadır Mescîd-i Haram…

“Tekbîr girince”, bin bir imrenme ve hasret ile Hacca uğurladıklarına, Anadolu’daki köyünden uyar insanımız… Onlar gibi, ihrâma girmiş gibi, kendisi de Kutsal Topraklar’da imiş gibi…

Velhâsıl, günümüzde Anadolu’nun bazı bölgelerinde hâlen varlığını sürdüren bu “Tekbir girmek” teamülü ve töresöz’ü, milletimizin asırlarca “Saltanatlı Tekbîr”e, “Mescîd-i Haram”a ve Hac ibadetine duyduğu hürmet ve muhabbetin mezcedilmiş bir netîcesidir…

Bu töreli teamül sayesinde milletimiz Kurban Bayramı’nı Hac’da imiş gibi, huzurda imiş gibi, ihramda imiş gibi yaşar…

“Tekbir girmek” teamülü unutulmamalıdır…

Unutturulmamalıdır…

Ve diyoruz ki;

(Ulvî olan her şeyin kasten değersizleştirildiği şu dünyada;)

“Hayatımıza girmeli “saltanatlı tekbîr”

Fidana bir öz su, yalnıza kardeş gibi…

Ve tamam olmalı noksanlar bir bir,

Evde çocuk kokusu, tarlada güneş gibi…

Ertuğrul Karakuş

20

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu