Şu hayatta hep bir demlik çayı tek başıma içecekmişim gibi hissediyorum.
Yanında birileri olmalı insanın, ama öyle çıkar için falan değil ha! Yalnızca sevdiği uğruna, koca demlik çayı onunla sohbet ede ede, keyifle içmek uğruna.
Her neyse, konunun çay ile pek alakası da yok.
Zaten ben çayı da çok sevmem.
Ne demek oluyor, eş dost akrabaya ihtiyacım yok mu yani? Hayır, tabii ki de var, olur mu hiç öyle şey? Ne demiş Mevlana, “Yalnızlık Allah’a mahsus, her canlı bir eş arar. Taşın kalbi yok ama onu bile yosun sarar.” Diye özetlemiş bu durumu. Taşı bile yosun sarar, nasıl güzel bir anlatımdır ya hu. Yalnız kalmaktan korkar mı insan, yoksa yalnızlık kendi seçimi midir? Aslı ne olursa olsun, bence hoş değil. İnsanın ailesi olması, ailesine sırtını yaslaması, anne babasının dağ gibi ardında durması gerek. İnsan tanımaktan yorulduğumuz dönemlerdeyiz; tahammüllerin azaldığı, kimsenin kimseye eyvallahının olmadığı zamanlar işte. Hayatımızdakini de kırıp döker isek, ne kalır bu dünyada? Tanımak istemiyoruz, tanıdığımıza da azar atıp kalp kırıyoruz. İnsanoğlu ne de vefasız ya rab. Mevlana’nın dediği gibi, “Taşı bile yosun sarar.” Bizim de kalplerimizi saran, bizi yalnızlıktan kurtaran sevdiklerimizdir. Onları kırmadan, dökmeden, daha çok değer vererek yaşamalıyız. Çünkü bu dünya, paylaşımlarımızla güzelleşir. Her ne kadar zorluklarla dolu olsa da, sevdiklerimizle bu zorlukları aşmak, hayatı daha anlamlı kılar.
İşte bu yüzden, belki de bir demlik çayı tek başına içmek istemez insan. Ben kahve severim ama, bir fincan kahve içecek, 40 yılınızı kitleyecek aileniz, eşiniz, dostunuz olsun hayatınızda. Vefasını ve merhametini sizden sakınmayacak ebedi dostlarınız…
Suzan Taçyıldız