Aygül Yıldırım UzunTöreli Yazılar

O Damla Okyanus Oldu

İki sene önce bugün 7 Ekim… Filistin topraklarında aslında uzun yıllardır süren zulmün artarak, dünyanın gözleri önünde soykırıma dönüşeceği ilk gün. Bundan yaklaşık iki yıl kadar önce de Töreli Fikirler sitesinde yazılarım yayınlanmaya başlamıştı. Ve ilk yazımın başlığı —aslında asla yazmak dahi istemediğim ama acı bir gerçek olan— “Şehit Melekler”di. Bu yazım gibi, başka yazılarla da Gazze’yi elimden geldiğince anlamaya ve anlatmaya gayret ettim. Benim de gayem herkesinki gibi; elimden ne geliyorsa onu yapmak. Yazmak, çizmek, boyamak, duyurmak, paylaşmak… Yani, ufak da olsa bir ses olabilmek. Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan o karınca misali; Hakk’tan yana safımızda, istikamete doğru kararlı ve emin adımlarla yürümek.

Soyu kuruyasıca, adı batasıca lanetli kavmin yaptığı soykırımı tüm dünyanın gözüne soka soka gerçekleştirdiği 7 Ekim’den bu yana iki koca yıl geçti. Dile kolay tam yedi yüz otuz gün.

Şımarık, zengin, züppe çocuk misali hoyratça davranışlarına ses çıkarılamayan siyonist itlere bu defa baş kaldırma cesareti göstermeye başladı insanlar. Düşünsenize: hiç yılmadan, her defasında daha yoğun protestolarla, daha gür sesle itiraz ettiler. Ve bu karşı duruşu en yüksek iradeyle gerçekleştirenler, başta Avrupa ülkelerinin vatandaşları oldu: İspanya, İrlanda, İtalya, Almanya… Öyle ki zulme, soykırıma karşı bu başkaldırı, isyan ediş; binlerce kişinin de İslam’la şereflenmesine vesile oldu. Merak ve araştırma arzusu; Gazze’nin mazlumlarının o vakur duruşu ve dillerinden dökülen o sözler — “Hasbunallahu ve ni’me’l-vekîl” — birçok kişinin dikkatini çekti. Çoğumuzun önüne bu sözlerin döküldüğü videolar düşmüştür; biz bakıp geçsek de, o insanlar “bu nedir?” diye merak etmişler. Evladının cansız bedeni kucağında bir annenin ağzından dökülen bu cümle, nice gayrimüslimin İslam’la şereflenmesine vesile oldu. Bir ölüm, binlerce doğuma vesile oldu. Bu iki yıl boyunca on binlerce şehit; acının gözyaşı ve diğer yanda fıtrata dönüşü—yani yeniden doğuşu—getirdi.

İki yıl öncesinden bugüne değin; yılmadan, soğuğa, yağmura aldırmadan, yerde sürüklenseler, coplansalar dahi asla geri adım atmayan; dünyanın yüreği, iyilik için çarpan güzel insanları artık bugün zafere çok daha yakın. Sumud Filosu, olgunlaşan meyvelerin toplanmasını temsil ediyor artık. İnsanlar, yıllardır pompalanan “yenilmez büyük güç” denen bu lanetli kavmin ne mal olduğunu ve dahi yenileceğini biliyor. Zaferin artık hiç olmadığı kadar yakın olduğuna inanan tüm insanlar, Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan o karıncadır; safını tutmuş, inancın silahıyla güçlenmiş, dimdik ve gururla ayakta.

Bu yolda kim ne yaptıysa, kim gözyaşı döküp dua ettiyse; şimdi kendiyle gurur duyma vakti yaklaştı. “Aman, bir benim yapmamla mı değişecek?” demeyip boykotunu kararlılıkla sürdürenler işte bugün iflasını açıklayan, bayilikleri iptal olan ve  kârı düşen; zarar etmeye başlayan dünya çapındaki firmaları görüyoruz artık. “Bu işletmelerde çalışan onca insan var, onlara ne olacak?” diye soranları  işitince  aklıma gelen o ayet “Sen haklısın ey Musa, ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor.”

Bu süreçte özellikle dikkat çeken diğer bir hususta, firavunun karnını doyurdukları yani en güçlü algı silahı olan Hollywood’da yükselen bazı ünlü aktör ve aktrislerin sesi oldu. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki siyonizmin yıllar boyunca dünya üzerinde soykırıma uğrayan Yahudileri kutsayan filmlerin çekildiği sektör olan sinema, söz konusu etkiyi yaratmada çok güçlü argümanıydı. Peki “Sumud Filosu ne işe yaradı?” derseniz: tekneler denizde hareket halindeyken pek çok törende konuşma yapan dünya çapında ünlüler, Gazze’ye değinmeden konuşmasını bitirmedi. Hatta cesurca, bu yaşananlara “genocide” —soykırım— dediler. Ha, bizim yalaka ünlümsüleri soruyorsanız onlar “ağaç” deyince, “it” deyince çıkacaklar meydana. Utanırlar mı, kösele suratlılar bilmem; ama bu saatten sonra eline mikrofon alıp konuşurlarsa, ağzınıza dolu dolu tükürük yükleyip sıfatlarına boca edin derim.

Evet, Sumud Filosu ve gönüllülerle dolu o tekneler, Gazze sahiline ve onları dört gözle bekleyenlere kavuşamasa da, kucaklayamasa da gitmiş kadar oldular. Bunu bir Filistinli kız şöyle dile getirmiş: “Filodaki herkese şunu söylemek istiyorum: Gerçekten geldiler… Evet, kalplerimizin en derinlerine ulaştılar ve silinmez bir iz bıraktılar. Ablukayı kırmadılar, ama dünyanın sert sessizliğini parçaladılar. İçimizde bir sıcaklık ve umut duygusu uyandırdılar ve yalnız olmadığımızı; bizi düşünen, destekleyen ve hayatlarımızın, hayallerimizin kalp atışlarını paylaşanların olduğunu anlamamızı sağladılar.”

Bu sadece bir başlangıçtı; bundan sonrası çok daha güçlü olacak. Artık surda bir gedik açıldı. İsrail’in teknelere baskın yaparak aktivistlere “terörist” muamelesi uygulaması, onların ortak düşüncesini kırmadı: tekrar filolar oluşturup, yeniden, daha kalabalık olarak Gazze’ye gitme arzusu daha kuvvetli bir coşkuya dönüştü. Nitekim tekneler durdurulmaya başlar başlamaz yeniden gemiler hazırlandı ve yola çıkılmaya başlandı bile. Bu defa sloganları belli: Özgürlük. Önden yolları açanların ardından daha güçlü, daha kalabalık, daha büyük inançla yola çıktılar. Bu defa zafer, tüm inananların olacak. Âmennâ ve Saddaknâ

Ve eğer yüreğinle bakarsan o karıncanın taşıdığı su damlasının şimdi okyanus olduğunu göreceksin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu