Doç. Dr. Özgür ÇarkTöreli Yazılar

Diriliş Neslinin Post-Modernizm ile İmtihanı

Diriliş Neslinin Post-Modernizm ile İmtihanı

Diriliş Neslinin Amentüsü kitabı…
Sezai Karakoç külliyatını okumaya başlayacaklar için başlangıç noktası diyebileceğimiz bir şaheser… Geçmiş ile şimdi, şimdi ile gelecek arasında bir köprü kuran yapıt. Az sayfalı, kolay okunan, bugünün dünyasına söylenmiş bir İslam manifestosu, Müslüman gencin, diriliş erinin sahip olması gereken özelliklerin özeti.

Buradaki er bir cinsiyeti değil, bir duruşu ifâde ve ikâme etmektedir. Buradaki ER ideal bir halin, bir karakterin alâmet-i fârikasıdır. Hak ve hakîkat için mücadele eden bir savaşçı remzidir…

Bu savaşçının savaşı; topla, tüfekle, molotofla yapılan bir savaş değil; akılla, bilgiyle ve ilimle yapılan bir ruh, bir medeniyet ve bir zihniyet savaşıdır. Diriliş erinin kuşanacağı pusatlar ise 1400 yıllık irfâni birikimin değerlerinden başkaca bir şey değildir.

İlle de ruh…İlle de ruh…
Merhum Karakoç, kitabın başından sonuna kadar ruha atıfta bulunuyor, ruhu yüceltiyor. Ama maddeyi ve varlığı reddetmiyor, inkâr etmiyor. Onun derdi, bizim de derdimizin olmasını istediği şey; ruhun emrinde bir varlık. Ulvî olana tâbi bir fâni. Öze, cevhere ve asıla vusul. Öyle ki vücut mekâna, ruh sonsuza gider…

Tam da bugünün haz, hız ve kaos üçlemesi ile tanımlanan post-modern çağın insanının en çok ihtiyaç duyduğu reçete.
Nesle bir çağrı, dirilmek için, diriltmek için, yeniden diriliş için, 300 yıllık derin uykudan uyanmak, uyandırmak için bir sesleniş.

Boya ile, cila ile kapatılmaya çalışılmış çirkinliklerin sefilliğinden şerefli makamlara yükseliş için bir serzeniş. Küf kokulu, ter kokulu batakhanelerden gülistana, dost bağına Bilalce bir çağrı.

Neon ışıklı gecelerde temiz aşk adının sütresine mevzilenen tek gecelik ayıplar, dayatılan ve kutsanan geçici ve süflî hazlar yerine, hakikî hazlar panayırına bir davet.

Metâya kölelik, markaya sadakat ve modaya kulluk üzerinden tanımlanan imaj ve itibar kılıfıyla kodlanan özgürlük masalları yerine hakiki özgürlüğe, sadece Allah’a kulluğa davet. Tüm putları yıkmak için İbrahimce bir niyet. Ben, inandığım için özgürüm diyen bir teslimiyet…

İlle de ruh… İlle de ruh…

Kişisel hafıza tecrübe iken, toplumsal hafıza tarihtir.
Doğu ve Batı, iç ve dış, ak ve kara, ruh ve varlık, mana ve madde, hak ve batıl… Bu kavramların, bu kimliklerin, bu medeniyetlerin iyi bilinmesi, iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.

Diriliş eri görünenin değil, görüntü ile sırlanmış olan asılın peşindedir. Peşin hükümleri veresiyeye bırakarak, görünenin ardında gizlenmiş olan hakikatin arayışındadır…

Ona dayatılan mecburi kabuller yerine, mecburiyetleri mağlup eden bir kuvvetin çarpanıdır o.
Kelimelerin dış anlamlarına saplanıp kalmak yerine bir maden işçisi gibi o kelimelerin cevherine inmenin, fikrin membaına ulaşmanın derdi ile dertlenmiştir.

Diriliş eri tarih okumalı, okuduğunu anlamalı, anladığını anlatmalı ve ibretler almalı, bu ibretlere göre de davranmalıdır. Kendi tarihine ibret nazarı ile baktığında şu an içinde bulunduğu hal ve durum içini sızlatmalı, ciğerini dağlamalı, uykularını kaçırmalıdır onun.

Fırsat eşitliği olarak sunulan kapitalizmi de imkân eşitliği olarak dayatılan komünizmi de reddedip, kişinin hür teşebbüs yetisini körelten devletçiliği de tekelciliğin doğumuna sebep olan özel sektör kapitalizmini de elinin tersi ile iter.

Onun için Smith de birdir, Marx da. İkisi de vaatlerini yerine getirememiş, verdikleri sözleri tutamamış ideolojilerin künyesindeki isimlerdir. Bu künyeler yerine insani ve ahlaki olan nizamın ikmali peşindedir o.

Diriliş sitesinin inşaatında bir karınca…
Kadını erkek, erkeği kadın yapmak isteyen bütün post-modern telkinlere direnen, ahlak dairesinin en küçük ama en önemli teşkilatı olan mukaddes aile müessesini parçalamaya gayret eden hukuk makyajlı kliklerin taarruzlarına karşı göğsünü siper edendir o.

Diriliş eri çalışkandır. Daha fazla para, daha fazla şan, daha fazla şöhret, daha fazla ihale, daha fazla makam veya daha fazla mevki için çalışmaz.

İnsanlığın yegâne kurtuluş vatanı, diriliş sitesinin yeniden inşâsı, yeniden ihyâsı ve dahi îmarı için çalışır. İslam medeniyetini çağa uydurmak için değil, çağı İslam’a uydurmak için çabalar…

Bu yüzden süflî olanı ulvî olana tercih etmez, bedeni ruhtan berî görmez ama ipleri de bedenin eline vermez. Bilir ki ruh çekilirse beden cesettir, bilir ki ruhun olmadığı yerde mânâ kaybolur. Mânânın olmadığı yerde eşyanın hakikati de görünmez. Eşyanın hakikatinin görünmediği yerde ise eşyanın savaşı başlar…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu