Kimin tarafından söylendiği bilindiği için “vecîze” (öz deyiş) olarak tesmiye edilen töresözler de esâsında doğrudan hakîkat alanına bağlıdır. Hattâ doğrudan bu duruma bağlı olarak daha önce de ifâde ettiğimiz üzere töresözler arasında geçiş ve alışverişler olabilmektedir. Yâni bir vecîzenin töresöz dâiresi içerisinde bir atasözüne; atasözü veyâ deyimin de yazar, düşünür veyâ şâirlerin tasarruflarıyla birer vecîzeye dönüştüğü görülmektedir. Örneğin gelenekte atasözü olarak kullanılan “Yuvarlanan taş yosun tutmaz” sözü, aslında, M.Ö. 85’te doğan Latin şâir Publilius Syrus’a âid bir vecîzedir. Dolayısıyla töresözlerin şifâhî an’anede doğrudan hakîkat alanına bağlı olarak anonim bir kimliğe bürünmeleri söz konusudur. Bu ise her hakîkî şeyde olduğu gibi hakîkî sözün de aslına rücû etme hâlidir.
Hâlin mecâzlar dünyâsı içerisinde türlü sûretlerde tezâhür ve tebârüzü ise töreli edebî geleneğin esâsını teşkîl eder. Herhalde Cenâb-ı Hak tarafından böylesine bir varoluş hikmeti yaratılmasaydı, örneğin Mahatma Gandhi şu vecîzesinde hakîkatı böylesine güzel ve etkili bir sûrette dile getiremeyecekti: “Hakikat, bir taş kadar sert, bir gonca kadar da yumuşaktır.” Burada hakîkatın sert bir taşa teşbîhi ise hayli dikkat çekicidir. Dolayısıyla hakîkat, bu sâyede gerçek bir temsîl yeteneği kazanırken taşın mecâzlar âleminde türlü sûretlere bürünmesine de kapı aralanmış olmaktadır. Tıpkı taşın “Kadın vardır çerden çöpten aş eder; kadın vardır pişmiş aşı taş eder” atasözünde “aş”a da namzet teşkîl edebilmesi gibi…
Bu bağlamda vecîzelere daha yakından bakacak olursak, örneğin Mevlânâ’ya âid şu sözde taş, az kalsın yeşermeye namzet bir bitki mesâbesine gelebilir: “Bin bahar görse de, taş yeşermez.”
Yine Karac’oğlan’ın aşağıdaki dizelerinde görüldüğü üzere duvarın hakîkatı karşında yalnızlığa dûçar olabilir:
“Yalnız taşla duvar olmaz
Yoldan deyi deyi ağlarım”
Âşık Veysel’in şu dizelerinde görüldüğü gibi toprak için tercîhe yegâne bir vâsıta olabilir:
“Taş olsam yandım idi
Toprak oldum dayandım”
Belki de taşın bu vâsıta kimliğini en iyi tebârüz ettiren söz, atasözü olarak bildiğimiz, fakat Şeyh Sâdî’ye ithâf edilen şu sözdür: “Meyvesiz ağaca kimse taş atmaz.”
“Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir.” Karl Marx
“Taş kaybetmemek için çok oyun kaybedilmiştir.” Tartakower
“Elin attığı taş yabana gider, akrabadan gelir zarar demişler.” Şerîfî
“Yeryüzü taşlarla doludur, ama pek azı boyunlara kolye olur.” Shelley
“Çay taşını cehrî ile boyasan yine taştır. O taştan mercân olmaz.” Merdûmî
“Öyle taşlar vardır ki taş kalblilere inat bağrında rahmet taşır.” Mustafa Ulusoy
“Pirincin içindeki siyâh taşlardan değil, asıl beyâz taşlardan korkunuz.” A. Nihat Asya
“İyi yontulmuş taşlar, harca lüzûm kalmadan kendiliklerinden birleşir.” Cicero
“Kibir bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne uçulur.” H. Bayrâm Velî
“Terk eden kişi, kendinin aslâ terk edilmeyeceğine inanan insândır. Heykelini dikmeye ise gerek yoktur, çünkü o zâten taştandır.” Paul Auster
“Başımıza gelen herhangi bir belâda, tesîrinden çok niyete bakarız. Damdan düşen bir kiremit bizi daha çok yaralar. Fakat kötü bir elin attığı taş kadar kederlendirmez. Taş hedefe değmeyebilir; fakat niyet yapacağını yapar.” J.J. Rousseau
Dolayısıyla yukarıdaki vecîzelerden de anlaşıldığı üzere taş, geniş dünyâ sathında sâdece taş olarak kalmamış; hakîkata giden yolda insanlığın basamaklarını teşkîl etmiştir. Bu hakîkatı anlamamakta hâlâ ısrâr edenler, herhalde başlarına bir taşın düşmesini beklemektedirler! Ne dersiniz?
Efendim! Taş gibi kalın; taşınız hakîkat olsun!
Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Taşınız hakîkat olsun
Aşınız hakîkat olsun
Başınız hakîkat olsun
Lutfî hep hakîkat olsun…
Erhan ÇAPRAZ
Erhan Hocam, çayın taşı ile çayın kuşunu avlamak, diye muazzam bir taşlamamız var.Gönlünüze bereket…
Eyvallah sevgili hocam. Çok teşekkür ediyorum. Hürmet ve muhabbetle…