Mantarın pek çok çeşidi olan, bâzıları zehirli, yapraksız, çiçeksiz bir bitki olmanın yanında dilde argoya dönük bir yanı da vardır. Bu da kelimenin dilin kılcal damarlarında bile mantarlaştığını göstermesi bakımından hayli dikkât çekicidir. Bu arada, “mantarlama”nın argoda “yalan söylemek, hîle yapmak; dolandırmak” anlamlarına geldiğini de daha baştan belirtelim.
Mantar argoda, “uydurulmuş söz, yalan” için kullanılmaktadır. Buna bağlı türetilen mantarcı kelimesi de “dolandırıcılığı meslek edinmiş kimse; yalan söylemeyi huy edinmiş kimse” anlamına gelir. Bu bağlamda kelimenin gerçek anlamına bağlı türeyen anlamlarının argoda da benzer bir tecrübe sergilemesi dilin bir hikmeti olsa gerek! Hattâ kelimenin argoda “mantarcılık” (mantarcı olma durumu, dolandırıcılık, yalancılık) ve “mantarlama” (yalan söylemek, hîle yapmak; dolandırmak) şeklinde doğrudan hem isme hem de fiile dönük bir yapıya bürünmüş olması da tıpkı yemeklerimizi lezzetlendiren mantar gibi dilin de hayatımızı tümüyle nasıl lezzetlendirdiğini açıkça ortaya koyar.
Kelimenin argoda bir de deyimlere dönüşmüş tarafı vardır: Yalan söylemek için “mantar atmak” deyimi türetilmiş iken; oyuna gelmek, tuzağa düşmek” için de “mantara basmak” deyimi kullanılır. Kelimenin argoda bir atasözüne dönüşememiş olması ise dilin argoya biçtiği keyfiyettir. Dil bu! Keyfiyet biçmede üstüne yoktur!
Hâl böyle iken, âdemoğlu dilin biçtiği bu argo meydânında mantara basar da basar! Sonra da oyuna/tuzağa geldiği için hayıflanır ve oturup ağlar. Hâlbuki insân mantara basmadan önce onu görmek, bilmek veya lezzeti için tatmak zorundadır… Sonra mantarcılık yapmanın veya oynamanın ne mânâsı kalır değil mi? Gerçi dilin buna da hazırlığı tam ve mükemmeldir: mantar tabancası…
Efendim, siz yine de mantara basmayın emi! Hafazanallâh mantar hastası olursanız ömür boyu kaşınıp durursunuz…
Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Mantara basma aman
Şimdi bir garip zaman
Kimi yahşi kim’yaman
Âgâh ol Lutfi heman…
Erhan Çapraz