Uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi mahfillerinin, yaşanan politik vaziyet ve küresel değişimler merkezinde konuştukları güncel konulardan birisini de çağın niteliklerinin ne olduğu oluşturmaktadır. Her dönemim kavramsallaştırılması doğrudan hâkim söylem ve eylem bütününün yansıması şeklinde okunmaktadır. Burada detayına girmeden feodal, modern, post-modern dönemler nasıl açıklama nesnesi haline gelmişse ve bu minvalde de bizatihi dönemin unsurlarını yansıtıyorsa, yaşadığımız çağın bir yalanlar manzumesi olması merkezinde, hakikatsizlik, güvensizlik ve sanallık durumunu ihtiva ettiği söylenmektedir. Siyasi atmosferin dünya ölçeğinde yalan üzerinden politika çıktısına mukaddem olması, yaşadığımız çağın hakikat sonrası olarak adlandırılmasının temelini oluşturmaktadır. Özellikle ABD Başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın başkan seçilebilmek için ürettiği yalan siyaseti ile daha popüler bir kavram halini alan hakikat sonrası çağ, teknolojinin yaygınlaşmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak da görülebilir. Zira cep telefonu artık herkesin haberci olduğu, istediği biçimde manipülasyona başvurarak gazeteci sayıldığı ve yapay zekâ ile birlikte olmayanın bile var kılındığı bir atmosfer karşılıyor bizi. Ve sosyal medya denen realite herkesin filmini de tiyatrosunu da sahnesini de “özgürce” sunabilmesine imkân tanıyor
“Ben sana değil, senin resmine âşık oldum”, cümlesi 1965 yapımı Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmini tastamam anlatan bir hacme sahiptir. Film bu cümlenin sahiciliği ve akıcılığında bina olur. Usta oyuncu Müşfik Kenter’in gençliği karşılar bu filmde sizi. Hikayesine gelince: Halil adada köşklerin boya, badana ve tamirat işlerini yapar arkadaşı ile birlikte. Yine tamiratını yaptıkları evlerin birinde bir resim görür. Bir kadın resmi. Duvarda asılı, kendi ifadesiyle dostça, hesapsızca bakan siyah beyaz resim. Dilimiz bile ne kadar değişmiş! Baktığı aslında bir fotoğraf, lakin film boyu resim denir bakılan şeye.
Halil resimden çok etkilenir. Her gün, bir mesaiye gider gibi izler resmi tütünün dumanını çeke çeke. Yağmurlu bir gün Halil yine kendisini resme kaptırmış izlerken resmin aslı çıkagelir. Halil’in içine düştüğü hal ders kitabı olarak okutulacak cinsten bir psikoloji yansımasıdır. Bocalar Halil, nasıl davranacağını bilemez. Ama çok da uzun sürmeden, sürüncemede kalmadan kararını verir, ne olduğunu bilir zira, ne istediğine ramdır, nettir zihni dünyası, kalbi. Resmin aslını istemez, resmin kendisi Halil’in aşkından o kadar etkilenir ki, aşkına cevap vermesi için Halil’in peşini bırakmaz. Oysa Halil, resmin aslına “ben sana değil resmine âşık oldum” der ve asıl daha güçlüsü “resminle benim arama girme” diyebilecek kadar da meftundur gerçeğe.
Bir insanın resmine âşık olmak ne kadar gerçek olabilir diye düşünmek mantığın doğal sonucu olarak görülebilir. Peki öyle mi? Halil’in sözleri ile cevabı bulalım. Resim Halil’e hesapsızca, sorgusuzca bakıyordur. O Halil’in dünyasıdır ve onun dünyası aslında insanın da kendi dünyasının bizatihi tek gerçek olması gerektiğinin açık rıza beyanı olarak görülmelidir. Dostlukların, arkadaşlıkların, sevmelerin ve sevilmelerin hesaplılığına bir kitapsızlık olarak resmi sevmek, duyguyu içten ve korkusuzca yaşamanın kapısı olarak bilinmektedir. Çıkar temeline dönecek olan toplumsal her ilişkinin mahiyetinden uzaklaşmanın çıkış biletidir, kendi dünyanda gördüğün resme bakmak ve fütursuzca yaşayabilmek hissettiklerini. Gerçek dünyanın hakikatinin, kirletmeye ve kirlenmeye muttali hakikatinden uzak durmak, bir başkaldırı haline getirmek kendi gerçekliğini. Evet bir varlığı değil de onun resmini sevmek, kendini bilmek ve kendini yaşayabilmek üzerinden gerçekliğin ta kendisini oluşturur Sevmek Zamanı’nda.
Türk Sineması dediğimizde özellikle orta yaş üstü neredeyse herkesin bildiği bir yönetmen olan Metin Erksan, özgün tarzı ile eşsiz işler yapmış biri. Sevmek Zamanı sanat ve görüntü yönetimi ile de muhteşem bir şölen. Türk Sinemasını izlemeye başlarken mutlaka görülmesi gereken filmlerin başında gelir bu sanatı sanat olarak algılayan yapım.
Ben seni değil resmini tanıyorum der Halil, belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın ile taçlandırır fikrini. Bu pesimistliğin karinesi olarak görülmemelidir. Bu insanın doğasını kötülükle eş tutan Hobbessiyen bir realizm de değildir. Bu hakikatin tanımını şek ve şüpheye yer vermeden yapmak ve bunu muhkem dayanaklarla desteklemek demektir. Zira hakikat, beşeri sermayenin tükenmeye başladığı ve adını da modernleşme ile özdeş gelişme ve ilerlemeyle hemhal algılatılan bir durumda, kendi öz benliğinde barındırılan müspet, temiz, sakin ve narin duygulara yaslanmaktan geçer vaziyettedir. Halil’in gerçek olmayan bir resme değildir aşkı, gerçek olan duygularına, hissettiklerinedir. Bu huysuz bir nobranlık ya da suyun akışında kendini seyre dalan bir narsizm de değildir. Eşref-i mahlukat olarak yaratılan amma ve lakin çağın gerekliliklerine mahkûm olarak nefse dur diyemeyen, haz ve hız şakirti bir esfel-i safilin vaziyetine dönüşen insan tekinin, üstün varlık olması için duygusunu duyması gerektiğine dair bir manifestodur, bildiridir.
Hülasa, hakikatin transparanlaştırıldığı, yalanın geçer akçe sayıldığı, aslolanın makam, mansıp, koltuk doldurma amacına dönüştüğü ve dahi insanlığın sahip olma dürtüsü dışında, ahlaki değerleri büyük oranda yok saymaya başladığı bir hakikat sonrası çağda, çağın da bizzat demode gördüğü, değersiz kıldığı, renksiz bulduğu, Sevmek Zamanı gerçeğe tutunabilmek için bir çıkış biletidir. Bireyin kalabalıklar içinde yalnızlaştığı ve dahi atomize edildiği, makineleştirildiği çağda, bir resme âşık olmak ve aslına burun kıvırmak cesaret, cesamet ve yürek işidir. Gerçek olanın sanallaştırıldığı, üretildiği ve son kertede uydurulduğu bir zamanda, insanın kalbine, ruhuna, kendine, saf ve temiz duygularına dönmesini vazeden Sevmek Zamanı, hakikat sonrası çağa bir başkaldırı vesikasıdır.
Dr. Burak Çakırca