Kırım Edebiyatı Bedel Ödedi
Aluştadan esken yeller yüzüme vurdu
Balalıktan ösken evge köz yaşım düştü
Men bu yerde yaşalmadım yaşlığıma toyalmadım
Vatanıma hasret kaldım ey güzel Kırım.”
Kırım Halk Jırı
Fatma Halilova
Yukarıdaki türkünün sözlerinden de görüleceği üzere Kırım, Osmanlının himayesinden mahrum kaldığı andan itibaren sürekli olarak Rusya’nın Türklere yönelik sistematik baskıları, sürgünleri ve katliamları ile hatırlanacak olan kadim bir Türk yurdu…
Kırım edebiyatının usta yazarları da doğal olarak yaşamış oldukları bu acılar ile dolu makus talihi ve tarihi, her türlü baskıya rağmen sıklıkla şiirlerine romanlarına, hikayelerine ve müziğine yansıtmıştır.
Bu haftaki makalemde sizlere, bedelini canı ile ödemiş olan Kırım edebiyatının güçlü kalemlerinden bazıları hakkında kısa notlar aktaracağım.
Kırım’ın sözlü edebiyatı, bir yandan Kıpçak Bozkırı üzerinden Türkistan’a bağlı, diğer yandan Karadeniz üzerinden Rumeli ve Anadoluyla temas hâlindedir.
Osmanlılarla yakın ilişkiler sebebiyle bazı dinî ve edebî eserlerin Kırım yoluyla İdil-Ural bölgesine oradan da Kıpçak Bozkırı’na kadar yayılıp benimsendiklerini biliyoruz. Bu gibi eserlerin o bölgelere ulaşma sebebi, yakın ilişkiler yanında, İstanbul’da matbaanın faaliyete geçmesi el yazmalara göre çok daha ucuz olan basılı eserlerin kültürel ihtiyaç (bilhassa eğitim), ticaret, seyahat (özellikle de Hac ziyareti) sebebiyle kuzey bölgelerine götürülmesidir.
Rus generali, Grigoriy Aleksandroviç Potyomkin Osmanlı devletinin yıkılması, İstanbul’un Çarlığın ve Ortodoksluğun merkezi olmasını hayal eden panslavistlerdendi. Kırım’ın istilasında çok gaddar davrandı, birçok sivilin ölmesine sebep oldu.
Çarlık döneminde Rusya’da “Türklerden” “Türklükten” söz etmek yasaklanmıştı. Bu kelimeleri kullanmak “Pantürkizm” sayılıyordu. Katı Rus sansürü de bu kelimelerin kulanılmasına izin vermiyordu. Dolayısıyla İsmail Gaspıralı da birçok konumda “Rusya Müslümanları” ifadesini “Rusya Türkleri” anlamında kullanmıştır. Ancak 1905 Rus Meşrutiyeti’nden sonra Türklükten açıkça söz edilebilmiştir.
Ahvalât-ı dâhiliyeye ve hâriciyeye, maârif ve edebiyâta dâir başlığıyla 1886’da haftalık olarak Tercüman gazetesi çıkartılmıştır.
Gazetenin amacı:
“Rusya ülkesinde sâkin ehl-i İslâmın fevâid-i maneviye ve maddiyesine hizmet etmek.” olarak açıklanmıştır.
Rothschild, Avrupa’da iki yüz yıl kadar ekenomik ve politik hayatta çok etkili olan Yahudi asıllı bankacı olan ailenin ismidir. Bu ailenin İngiltere kolunu Nathan Mayer Rothschild (1777-1836) kurdu. Onun büyük oğlu Lionel Nathan Rothschild (1808-1879), 1858’de İngiltere’de Avam Kamarası üyeliğine seçilmiş, asalet ünvanı almış ve 1875’te Süveyş Kanalı projesine maddî kaynak temin etmekle şöhret kazanmıştı. Aile XIX. yy.’da ve XX. yy’ın başlarında Almanya, İngiltere ve Fransa’da oldukça etkili idi.
1905’ten sonra ve Sovyet döneminde Kırım Tatar edebiyatçılarından Osman Akçokraklı; Çora Batır, Koplandı Batır, Edige destanları üzerinde çalıştı. Bahçesaray Çeşmesi (1927) piyesini ve Çora Batır operasının librettosunu ve Kırım’da Tatar Tamğaları (1927) adlı araştırmasını yayımladı. Sudak’taki bir araştırma seyahatinde XVII. asır şairi Canmuhammed’in “Toğay Bey” adlı manzum eserini buldu, üzerinde çalıştı ve yayımladı. 1930’lı yılların başında milliyetçilikle suçlandı, 1934’te işten çıkartıldı ve 1938’de öldürüldü.
Hasan Sabri Ayvazof, 1927 ve 1929 yıllarında “Bütün Kırım Dil Konferansları”na bildirilerle katılır. Yeni Alfabe Komitesi’nin başkanlığını yapar. Bu yıllarda Yeni Dünya gazetesinde İleri ve Okuv İşleri dergilerinde dil konusunda birçok makale yazarak İsmail Gaspıralı’dan gelen “ortak edebî Türk dili” düşüncesini savunur. Kısa bir zaman çıkan Latin harfli Köz Aydın dergisinin redaktörü olur. 1932 veya başka bir söylentiye göre 1934 yılında Pedegoji Enstitüsü’ndeki hocalık işinde çıkartılır. 17 Nisan 1938’de rejim düşmanı ithamıyla kurşuna dizilir.
Şevki Bektöre, 1920’li yılların sonlarına doğru milliyetçiler üzerindeki siyasî takip ve baskı artığı bir sırada Dağıstan’dan öğretmenlik teklifi alınca Temirhan Şura’ya giderek orda çalıştı. 1926’da Bakû’daki I. Türkoloji Kongresi’ne Dağıstan temsilcisi olarak katıldı. KGB’nin takibinden kurtulmak ümidiyle 1927’de o sıralarda eğitimli insan sıkıntısı çeken Türkmenistan’a giderek Aşkabat’ta Öğretmen Okulu müdürlüğü, dil ve edebiyat dersleri hocalığı yaptı. Burada da Türkmen Dilinin Sarfı (1927) adlı ders kitabını yazdı. 1932’de tutuklandı. İki yıl hapis yattıktan sonra Zerefşan ve Zengiata kamplarına gönderildi. 1946’da Sibirya’da ikamete mecbur edildi 10 yıl kadar çok kötü şartlar altında burada kaldı. Türk vatandaşı olduğunu belirterek Türkiye’ye iadesini ısrarla talep etti, nihayet 1956’da Türkiye’ye gönderildi. İstanbul’da Kırım derneklerinde çalıştı. Volga Kızıl Akarken (1965) adlı hatıratı ölümünden sonra basıldı.
Kırım’ın yeniden bağımsız ve hür bir vatan parçası olarak yeniden dirileceği o kut’lu güne olan hasretimle, Kırım edebiyatına kalemleri ile hayat veren tüm soydaş yazarlarımızı Rahmetle yad ediyorum, ruhları şad olsun, vesselâm!