İNSAN VE LİSAN
Konuşmak; insana duygu ve düşüncelerini ifade etme imkânı sağlayan, iletişimi kolaylaştıran ilâhi bir lütuftur.
Konuşmanın insana kattığı değeri anlayabilirsek, ahde vefâ göstermemizin gerekliliğini de idrak etmiş oluruz. Ya konuşma yetisinden mahrum olsaydık! Ki olanlar var. Sahip olduğumuz her nimetin varlığı ve yokluğunu düşünerek empati yapabilirsek, teşekkür ve şükür ifâdemizin gideceği makam da belli olur.
Şimdi konuşma üzerine yüksek sesle düşünmeye devam edelim.
Bir kimsenin kullandığı dildeki üslûp, onun mizâcını, bilgi ve ahlâki seviyesini ortaya koyar. Her ne kadar böyle dediysek de; insanın her zaman meçhul bir yönünün olduğu da unutulmamalı.
Konuşmak, ilacın dozu gibidir, hassasiyet ister. Zamanında ve kıvamında yapılırsa sadre şifâ, derde devâ olur.
Konuşma ve iletişim, sadece dil, ağız ve ses ittifakından meydana gelen eylem değildir. Konuşulan ana dil, yabancı dil, farklı resim, şekil ve sembollerle ifade edilen “yazı dili”nin de iletişim sağlaması nedeniyle her birini dolaylı konuşma vasıtalarından sayabiliriz.
Sadece bunlar mı? Gözler de konuşur. Sen sus gözlerin konuşsun, denir ya! Bir bakışla yüreğe mıh gibi çakılan, sessiz söylenen kelimeler, cümleler var.
Ne acılar ne mutluluklar ifade eder o bakışlar. Ya da ne umutlar ne sevdalar içerir, gözden gelen yakışlar. Kanaatim o ki; gözlerin yakışı, ateşin yakışından daha tesirlidir. Ancak, hangisini tercih edersin diye insanlara sorulsa; “Yanmak kaderimde varsa, gözlerin yakışını tercih ederim“ diye cevap verirler tabii ki.
Dilin, kulağın devredışı kaldığı, insanı büyüleyen, hipnotize eden ya da insanı üzüntüyle eriten bakışlar vardır. Anne veya babanın evlat acısını anlatan bakışını gördünüz mü? O ânın tarifi yoktur. Hayatın bittiği, zamanın durduğu andır o bakış.
Mutluluk ve hayranlık ifade eden bakışlar insana ayrı bir güzellik katar.
Bakmak konuşmaktır, iletişimdir. Bakmak gönülden gönüle köprü kurmaktır, mesaj atmaktır. Derler ya! Gözler gönlün aynasıdır.
Göz konuşur da gözyaşı konuşmaz mı? Bazan bir damla gözyaşı dağları deler, arşı titretir. Bazan gözyaşı mutluluğun, başarının resmi olur.
Yüz konuşur, göz konuşur, el konuşur, dil konuşur. Bitmedi! Beden dili var, işaret dili var. İnsan konuşan bir varlık hülâsa.
Beden dili ile desteklenen konuşma, etkileyici ve iknâ edici bir iletişim hâlidir.
Hepimizin duyduğu ve bildiği bir de gönül dili var. Gönlü etkileyen kelimeler değil, ifadedeki mânânın sıcaklığı, samimiyeti ve rûhudur.
İletişimde maksadı hâsıl kılan bu duygudur. Eğer sözün özü yerini bulmazsa, söz aks-i sedâ gibi kaynağına geri döner.
Mevlâna: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” diyerek gönül diline işaret ediyor.
Susmak da bir iletişimdir. Susmak, bazan çâresizlik, bazan cevap vermek, bazan da sabırdır. Sabır geleceğe yatırımdır, umuttur, vazgeçmemenin sessiz ve kararlı hâlidir.
“Öyle zamanlar var ki, susmak söze denk olur
Öyle zamanlar var ki, her kelime cenk olur.”
Erdemli insan susuyorsa; ya konuşmanın vakti gelmemiştir, ya da cevap vermeyi gerekli görmemiştir.
Edep ve saygı, haklı olunsa bile bazan susmayı gerektirir. Bazan da isteklerine uygun düştüğü için susulur. “Sükût ikrardan gelir.” atasözünde anlatılmak istenildiği gibi.
Madem konuşma konusuyla ilgili seyrüsefere çıktık Doğu Karadeniz’e de uğrayalım. Biraz “Kuş Dili”ni konuşalım. Islık ve melodilerle sağlanan haberleşme – konuşma şeklidir. Kabul etmek gerekir ki bu konuşma çeşidi haber değeri taşıyan zenginlik ve kültürdür.
Kur’ân-ı Kerîm’de Neml Suresi (27) 16’ncı ayette Hz. Süleyman’a “Kuş Dili/ Mantıku’t Tayr” öğretildiğine ilişkin bilgi verilmektedir.
İnsan ve lisan…
Lisan, insan hayatında çok önemli bir yer tutar. Lisandan maksat konuşmadır, yazıdır, resimdir, mektuptur, sözdür, kelamdır Konuşmaktan maksat; bilgiyi, kültürü, tatlı dili ve samimiyeti kelimelerle meczederek rûhumuzdan gelen nâmeler eşliğinde âheste âheste talep edene arz etmektir.
Lisan, insan karakterinin vizyonudur. Kültür ve bilgi ile donanımlı, derin analiz yapabilen, ufuk sahibi bir insanın hayata bakışı ve idrak kâbiliyeti ile ortalama beş yüz kelime ile konuşabilen birinin becerisi ve anlayışı elbette aynı ayarda olmaz.
Nasreddin Hoca’nın ; “Ye Kürküm Ye” mizâhında anlatılan gerçeklerle ne kadar yüzleşsek de; aslında olması ve bilinmesi gereken gerçek şudur: İnsan kıyafetiyle değil, edebi ve bilgeliğiyle saygıya lâyık olur.
Edep ve kültür; ahlâk, bilgi ve davranışlarımızla ortaya çıkar. Bilgi ise; konuşma ve pratik uygulamalarla anlaşılır. Ziya Paşa’nın: “Üslûb-ı beyan ayniyle insan!” sözü insanı tanımada mihenk taşıdır.
Mihenk taşı deyince konumuzla ilgili bir atasözünü paylaşmak isterim:
“Dene altını mihenk taşında ve dahi insanı iş başında.” Altının saf ve hakiki olma durumu mihenk taşı ile anlaşılır. İnsanın şahsiyeti ve doğruluğu da, sözün ete kemiğe bürünmüş hâli olan icraatından anlaşılır.
“Söz uçar, yazı kalır.” diye veciz bir ifade var.
Bu sözden ilham alarak; söz uçar eser kalır, diyerek devam edelim. İnsanın karakteri iş başında, işine gösterdiği ihtimam ile ölçülür.
Ben içinde ben olduğuna göre, insandaki bilinçaltı gerçeğini bilmek lazım. Yunus Emre:
Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeru.
diyerek insanın iç dünyasına işâret eder.
İnsan, “iyi” ve “kötü” duygularla iç içe yaşayan bir varlıktır. İrade, bilgi ve inanç değerleri, insana yapacağı seçimde, gideceği yolda rehber olacaktır. Yollardan biri hayır, diğeri de şerdir.
Mevlâna Hazretleri ne güzel temennide bulunmuş: “ Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
Hitâbeti çok güzel olan bir hocamız vardı. Sınıfta bize; “Konuşmaya renk katan, dikkatleri toplayan ses tonu, jest ve mimikler ayarında yapıldığı takdirde anlamayı kolaylaştırır.” diye tavsiyede bulunmuştu. İyi konuşmak için iyi bir dinleyici olmak gerekir.
Çok konuşmak yerine öz konuşmak, konuyu dağıtmamak aklın yoludur.
Susma âdâbını bilmeden dinlemenin huzuruna erişemeyiz. Dinlemek yeni şeyler öğrenmektir, ufkumuzu genişletmek, kendimizi yenilemektir.
Dinlemek, saygıdır, kültürdür, töredir.
Bunca kelâm eyledikten sonra lisân-ı hâlden bahsetmemek olmaz.
Lisân-ı hâl ile konuşmak, özü sözü bir olan dürüst insanların yaşayış şeklidir. Burada dil susar, fiilî eylemler konuşur. İnsanı asıl etkileyen bu “örnek görünüş”tür. Eğitim ve terbiye usûlünde, irşâd ve iknâ husûsunda lisân-ı hâl en başarılı uygulamadır.
Konuşmak güzeldir. Pişmanlık duyulmayan konuşma yapmak daha güzeldir. Hakikatı söylemek en güzeldir.
Mustafa ARSLANOĞLU