Neydi varoluş amacımız? Bu aralar onu sorguluyorum. Yemek yemek, su içmek, uyumak, gezmek gibi günlük ve temel rutinler mi? Yoksa; başarılı olmak, güzel olmak gibi daha soyut şeyler mi?
Güzellik demişken O’nun yanında bu yüce güzelliğin karşısında nasıl bahsedilebilirdi ki güzellikten?
Yapraklarını dökmüş ağaçlar. Vazgeçmişler çiçek açmaktan. İzin verildiği kadar gösteriyor artık güneş hünerlerini. Kurumuş, akmıyor nehirler. Vazgeçtiler ağaçlar, dağlar, ovalar da.
Dünya üzerinde varoluş amaçlarını hatırlayan ne kaldıysa vazgeçtiler kendilerinden. Varoluş amacımız güzellik olamaz yani.
Hiçliğin peşine mi düşmek gerek Yunus Emre misali? Varlık savaşına mı girmek gerek? Neydi varlık savaşı hayır dedikçe, sahip olmaktan vazgeçtikçe sahip olanı tanıyıp bildikçe ona karışmak.
İnsan kendi yapraklarını döktükçe, eksildikçe, vazgeçtikçe kendi içine kapanıp yürüdükçe açılır olur daha önce açılmamış olan.
Hiç görmediği dünya kapılarından içeri girer. Akıl ile tanımaya başladığımızı kalbimiz görür. Akıl ile yürüdüğümüz yolları şimdi kalbimiz yürür. Karanlıkta açığa çıkar ışıkların en güzeli.
Neymiş var olma sebebimiz Yaradana hakkıyla kavuşmakmış. Ona kavuşmak için çıktığımda nereden başlarsam başlayayım hakikate ulaşacağı yola denk gelirim en nihayetinde. Ulaşıldığında artık başka bir yere ulaşma ihtiyacı bırakmayan, işitildiği vakit başka hiçbir sesin güzel gelmediği, bir yolculuk etme vaktimiz gelecek bir gün. O yolu gönülle yürümeyi, sonuna hakkıyla varmayı nasip etsin rabbim hepimize.
Sağlıcakla kalın.
Suzan Taçyıldız