Doç. Dr. Salih UçakTöreli SanatlarTöreli Yazılar

Sanatta Eksen Kayması

Post-Kolonyal Sanatın Tezahürleri

Sanatta Eksen Kayması

Çağ, hakikatin ilgasına ve zarafetin imhasına yemin etmişken “iyiyi ve güzel”i konuşmak, delilikten başka bir şey değildir. Böyle bir zamanda -masumiyetini yitirmiş kelimelerin kıyısında- anlam arayışına çıkmak; köre fener, dilsize kürsü, sağıra türkü, kötürüme pabuç armağan etmektir. Dijitalizmin oluşturduğu “görgüsüzlük evreni” hepimizi kuşatmışken yapılacak en erdemli davranış, “çağa ayak uydurmamaktır”!

Çağa hitap etmek, hiçe hitap etmektir!

Hayat sığlaştıkça “kendi kalabilmek” en zor ve en değerli duruş haline geldi. Zira ahlak ve erdemin çöküşüyle birlikte zarafet bir ten parodisine dönüştü artık. Fukara zihinlerin iman ettiği “kapital” onların var olması için yegâne anahtarıdır. Kapital anahtarla açılan bütün kapılardan ne yazık ki kir ve çirkeflik akmaktadır. Yaşayan ölüler dünyasında kire pasa bulaşmadan, çirkinleşmeden “özgünlüğünü” korumaksa “ateşten gömlek” giymektir.

Yaşanan bu menfi değişim, yediden yetmişyediye hayatın bütün şubelerini etkilemektedir. Ancak bu değişimden etkilenmemesi gereken hatta buna karşı koyması lazım gelen sanat şubesinin az çok buna ayak uydurmuş olması, hakikaten vahimdir. Elbette her dönemin kendi paradigmaları, değişim ve dönüşümleri vardır. Lakin hiçbir çağ -herhalde- bu kadar aleni bir biçimde çirkinliğe bulaşmamıştı. Çünkü dijitalizmin sunduğu imkanlar, iyinin ve güzelin değil; çirkinin yayılmasına hizmet etmektedir. Bu perspektiften pekâlâ birçok mesele tartışılabilir. Ancak biz bu yazıda yaşanan değişimlerin sanattaki yansımalarına, savrulma ve eksen kaymalarına değineceğiz.

Post-Kolonyal Sanatın Tezahürleri:

Kapital düzenin bir zorunluluk olarak dayattığı “dijitalizm ve küresel dünya sistemi”nden sanat da payına düşeni almaktadır. Sanat için öngörülen ilk misyon “değersizlik”tir. Estetik olanı göz ardı ederek “mutlak güzel”i bir kenara bırakan her sıradan esere “değer vermek” olmazsa olmazlar arasındadır. Modern dünyada sömürü maddi olanla sınırlıyken post-kolonyal dönemde “duygu, düşünce, inanç ve kültür” gibi manevi değerler üzerinden yapılmaktadır. Bu bakımdan somut olmayan değerleri ayaklar altına almak, ihya yerine imha edeni öne çıkarıp parlatmak nihai hedef seçilmiştir. Kültür pazarında “para eden emtia”ya kıymet biçmek için oluşturulan koşulların neredeyse tamamı popülist olana hizmet etmektedir. Söz konusu sistemde bütün yerine parçaya; ruh yerine ten’e alan açılarak mikroya indirgenen sanatın sosyolojik ve etik temelleri sarsıntıya uğratılmaktadır. Aşina olduklarımızın aksine toplumsal hassasiyeti sorgulatan algılarla yeni bir toplum düzeni dayatılmaktadır.

Feminist teori üzerinden oluşturulan sun’i savunma kaleleri, toplumsal cinsiyet meselesini köpürterek fıtrî olana topyekûn savaş açılmaktadır. Buna göre sanat adına “her şey mübah”tır!  Beden üzerinden “ayıp örtüsü”nü kaldırmak, trend(!) olmanın ön şartıdır. Bugün, sanat eserindeki teolojik im ve estetik iz silinmiş yerine “post-nesne”nin soğuk ve mekanik yüzü ikame edilmiştir. Manipüle edilmiş bir algıyla “güzelin hakikati” dijital olana kurban edilmiştir.

Artırılmış gerçeklik uygulamaları ve gelişmiş algoritmalarla yönlendirilen hissiyatımız bir süre sonra duyarsızlaştırılmaktadır. “Her şeyin mümkün ve normal” olduğu algısıyla uyuşturulan zihinlerimiz, birer gizli notere dönüşmektedir. Yanlış olana karşı çıkma, sorgulama, eleştirme ve başkaldırma melekelerimiz elimizden alınmaktadır. Farkında olmadığımız bu tehlikeye “hasbelkader” itiraz edenlerimiz ise “hedef tahtası”na konularak “linçe maruz” bırakılmaktadır. Dijital çağın en başarılı olduğu alanlardan biri de budur. Böylelikle hakikatin hilafına kendine geniş bir alan bulan ve mutasyona uğrayan yapay sanatta (!) her bakımdan eksen kayması yaşamaktadır.

Bugün, diğer dönemlerden farklı olarak sanatın ve estetiğin doğasına yönelik ciddi bir tehdit vardır. Bir sirk, sergi ve gösteri sahnesinde gösterilen anlık performansa dayalı yeni sanat anlayışının “yarın” diye bir derdi yoktur. “Göster-etkile-bırak” üçgeninde dönen bu yeni anlayışta “anlık beğeni” her şeydir. Dijitalizm, sanatı bir etkileşim aracı olarak tanımlamaktadır. Buna göre sanat eseri, tekno-kültürün bir nesnesi ve tüketim aracıdır. Sonuç odaklı bir “çıktı” olarak eserin içerik, üslup ve form bakımından estetik kurallara uyup uymadığı, kalıcılık bakımından bir şey ifade edip etmediği önemli değildir. Hiçbir derinliği olmayan sığlıkların manipüle ettiği sanat, hakikati ters yüz ederek palyatif ve yüzeysel bir değer oluşturmaktadır. Böylece sanat eseri köksüz, tabansız, felsefe ve gelenekten uzak bir “eğlence” aracına dönüşmektedir. Eskiden dönemlere bağlı olarak “form” değişse bile “öz” korunurdu. Şimdilerde bütün doğrular işgal altında…

Neo-Nihilist Kıskaçta Sanat Etütleri:

Anlamsızlık, sanata girişin manifestosudur!

Sanatın hakikatini/hakikatin sanatını ararken sorulması gereken bazı sorular var: Mesela “geleneksel sanat anlayışı tamamen bitti mi, yeni paradigmalar bizi nasıl etkiliyor, e-sanat ve edebiyat nereye gidiyor, sanatın işlevi ve özü değişti mi? bunlardan sadece birkaçı…

Evvela değişimi, bir reform veya revizyon olarak değerlendirmenin doğru olup olmadığını sorgulamak gerekiyor. Burada sanat ontolojisi ve estetik üzerine yapılacak derin incelemelerin kıymetli olacağını hatırlatalım. Ancak sanatın insan eliyle bulanıklaştırılan gri havası içinde el yordamıyla bugün için bir çıkış yolu bulmasının zor olacağını itiraf edelim. Elbette tarihin ince elekleri hakkıyla “değerli olanı” ayırt edecektir; lakin cari olarak elan ifsat edeni kim, nasıl bulacak? Asıl mesele buradadır.

Çağ, görece bir “e-özgürlük” alanı sunarak uçlarda ve kutuplaştırılmış yapay zeminde herkese söz hakkı tanımaktadır. Üstelik manipülasyona açık olan bu zeminde çeşitli algoritmalarla algılar çok rahatlıkla yönlendirilip yönetilebilmektedir. Halbuki “geleneksel sistem”de filtreler çok daha net ve katı bir biçimde uygulanabilmektedir. Bir edisyon kritik ve redaksiyon söz konusudur. Yani otokontrol dışında bir dış denetim zorunluluğuna tabidir bütün süreçler. Halbuki e-sanat platformları -neredeyse- hiçbir sınırlama, sınıflama ve eleştiriye tabi değildir. Bu durumda sanat değeri taşımayan eserin “elenme” ihtimali ortadan kalkmaktadır. Yeni dijital kurgu, estetik yapıdan çok tematik etkileşimle kitleyi bağımlı kılmayı yeğler. Yeni e-sanat eseri, kendi evreni içinde sanal labirentler oluşturup çoklu doğru fikriyle var olmayı seçer. Bu bağlamda klasik kurgu ve anlatıdan çok alımlama estetiğiyle tartışmalı intihal ve ihmalleri büyük bir iştiyakla tercih eder. Geleneksel olana karşı oldukça cüretkâr ve kışkırtıcı olduğunu kabul etmek lazımdır.

Yeni sanat eserinde bağlam serbestisinin yanında ima ve imlanın yok edilmesi, oyun ve remiksle sanatsal gerçekliğin sorgulanmaya mecbur bırakılması; nitelik, form ve süreç açısından yeni eksene yakından bakmayı zorunlu kılmaktadır. Bu yeni eksende kültürel kodlar, sosyal ve edebî yaklaşımlar bertaraf edilerek kurgu ve gerçek iç içe geçmiş, teori ve pratik sürece dahil edilerek yeni bir alan açılmıştır. Maziyle “sorunlu ve zorunlu bir çatışma”yı seçen bu yeni eksen; sembol, imge ve imaj bakımından sanatsal reddiyelerle mevzi kazanmaya çalışmaktadır. Geleneğe bağlı sanatçı, geçmişin varidatını rehber edinerek var olmayı seçerken dijital çağın sanatçı adayı neo- nihilist hatta neo-narsist bir kimlikle bütün bir mirası reddeder.  Yeniden yapmaktansa yeniyi dahi yıkmayı tercih eder.  Geleneksel sanatçı teolojik zeminde “güzel olanı bulma arayışı”ndadır.  Bu arayışın arkasında güzelin ruhla olan münasebetine atıf yaptığından en dünyevî eserde dahi metafizik izler, geçmiş ve kültür bir aradadır. Halbuki bugünkü sanat etkinliğine nihilist ve anarşist bir akım egemendir. “Önce söz vardı” ön kabulüyle hareket eden gerçek sanatçı, yaratıcının yeryüzündeki sözcüsü gibi davranırken çağdaş sanatçı adayı bohemliği ve bulanıklığı vazgeçilmez bir prensip olarak seçer. Kutsalı ortadan kaldıran bu yeni yaklaşımla lalettayin bir hayat algısı yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

Neo-nihilist kanonda “ideolojik bağlam”a uymayan hiçbir eserin kıymet-i harbiyesi yoktur. Bir eser ne kadar başarılı olursa olsun “kendi kriterleri”ne uymuyorsa hiçbir surette kendine yer bulamaz. Ne kendilerine ait bir sergide ne bir yayınevinde ne de başka bir sanat platformunda var olabilir. Böyle bir eser ödüle aday gösterilemez, gösterilmişse şayet asla derece alamaz. Bu yeni anlayışta toplum önüne çıkarılıp “afişe” edilen sanatçı veya eserin “ifsat edici akla hizmet etme”si öncellikle meseledir. Çağdaş dünyada “görünmeyen otorite” en “değerli” olanı belirleme konusunda kimseye söz hakkı tanımaz. Sadece kendi kriterlerine uyan ve hizmet edenler “başarılı” olabilir.

Goethe, “beğeni için sanattan taviz verilemeyeceğini” söyler. Oysa bugün her şey “beğeni” odaklı artık. Ne yazık ki hakikati dışlayan, asli olanı ötekileştiren, tarihi temelleri tartışmaya açan kimi kimliksiz ve kişiliksiz eserler baş tacı edilmektedir. Toplumsal dönüşümlere bağlı olarak “insanın ebedi yazgısı kabul edilen anlam arayışı ve baki olma arzusu” itinayla yok edilmektedir. Neo-nihilist akım, anlamsızlığı sanatın biricik misyonu haline getirmiştir. 1960’larda başlayan popülist “pop kültür” bugün zirveye ulaşarak sanatın altını oymuş, dayanak noktalarını yok etmiştir.

Gerçekten durum bu kadar vahim mi? El-cevap: Hayatı hassas terazilerde yaşayan zarif ruhlar için bu kadar vahim maalesef!…

(Ay Vakti 2024/ 208)

Salih Uçak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu