Milletler, değerleriyle “kavram” oluşturur ve oluşturdukları bu kavram etrafında da değerlerini ilânihâye yaşatır. Elbette bu durum, değerlerin Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle birlikte bizim “Töreli Türk Edebiyâtı” adını verdiğimiz yapıda hakikat alanıyla olan irtibatına bağlı gerçekleşir. Böylelikle de lisandaki ekler (yapım-çekim ekleri), ses ve şekil olayları ve mecaz yoluyla aynı kavram etrafında bazı çeşitlenmeler görülür. Bir töresöze (atasözü) dönüştürmek istediğimiz ibare üzere, “Söz ancak hakikatsa çeşitlenir.” Bunu sadece filolojik bir merhaleye indirgemek, meselenin asıl hakikatından uzaklaşmamıza ve meselenin sadece ilk aşamasını teşkil eden teknik seviyesinde kalmamıza neden olur. Bu bağlamda kadim bir değerimiz olan “bayram”ı ele almaya geçebiliriz. Bu değerlendirmede yazının hacmini aşmamak ve sabırlarınızı zorlamamak içün sadece “bayram” kelimesini ele almakla iktifa edeceğiz. Yoksa bizde kut ve töreye bağlı bir bayram medeniyetinin varlığı söz konusudur.
Kelimenin kökü kesin olarak belli değilse de Eski Türk. baḏram – bayram kelimesinden geldiği düşülmektedir. Kavram Rusça’ya, Kafkas ve Balkan dillerine de bizden geçmiştir. Sadece bu durum bile bizim bir “Bayram Medeniyeti” olduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır.
Bayrama bağlı lisanımızda ortaya çıkan o kadar çok kelime ve tabir mevcuttur ki bunlar da sözkonusu medeniyetin lisanımız üzerinde yükselişinin âdeta birer ispatıdır.
Esasında “sevinç” mânâsına gelen “bayram”ın Töreli şiirin kurucu ozanı Karac’oğlan’ın dizelerinde büründüğü şu hâl ise acı ve gurbeti bile bayrama vesile kılan yüksek bayram medeniyetimizin açık bir tezahürüdür:
“Vâdem yetip gurbet elde ölende
Duyar düşmanlarım bayram ederler” (Karacaoğlan).
Kamerî aylardan, ramazandan sonra gelen ve ilk üç günü ‘şeker bayramı’ olan şevval ayının “Bayram ayı” şeklindeki tesmiyesi âdeta bu medeniyetin aylara bile vurulan bir mührüdür.
Bu medeniyete bir bayram gibi doğan Hacı Bayram Velî hazretlerinden neş’et eden bayrâmîliğe taalluk eden her türlü erkân ve esas da tıpkı “Bayrâmî tâcı” tabirinde görüldüğü üzere bu medeniyet dâhilinde bir tâca bürünmüştür. “Bayram koçu” ise bu medeniyetin âdetlere dönük bir veçhesini bize açıkça gösterir. Bayramlaşma, bayramlaşmak, bayramlık, bayram şekeri, bayram topu, bayram üstü ve bayram yeri (îdgâh) bize bu medeniyetin temel toplum kodlarını verir. Ve Doğu toplumlarının özellikle de Türklerin tamamen bu kodlar üzerinde necip bir millete dönüştüğü görülür.
Hiç şüphesiz bu medeniyetin asıl geleneğini tesis ettiği gerçek zemin ise sanat ve edebiyattır. Töreli şiir geleneğimiz dâhilinde çok müstesna bir yer teşkil eden “iydiyye”ler bu durumu bayram medeniyeti dâhilinde de oldukça müstesna kılar. Bu hususu rahmetli Nihad Sâmi Banarlı üstâdımızın Meydan Mecmuası’nın Ocak 1973’teki yazısındaki şu sözleri çok güzel dile getirmektedir:
“Eski şairler, ‘iydiyye’ adı verilen bayram şiirleri yazarlardı. Çünkü eski bayramlar, tatil olacak diye değil, bayram olacak diye beklenen günlerdi; heyecanları, saadetleri, sevinçleri için şiir söylemeye değer zamanlardı. O kadar ki saâdetin ve sevincin her türlüsü bayram sözüyle birleştirilebilir; bayram etmek, sevinmek, neşelenmek, hattâ sevinçte, neşede ve imanda büyük heyecanlar duymak mânâsına gelirdi…”
Hulâsa nereden bakarsanız bakın bir bayram medeniyeti ile karşı karşıyasınızdır efendim!
Rabbim bu medeniyette bizi daim kılsın. Bayramınız mübarek olsun efendim…