Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte ne de ayda ara! Gözlerindeki perdeyi arala! Der Hazreti Mevlâna. Bu söz, içinde derin bir hikmet barındıran, insanın iç dünyasına ışık tutan bir uyarı ve öğüt niteliği taşır. Yaşamın içinde kaybolmuş, kendi iç dünyasını unutmuş insanlara, içsel bir yolculuğa çıkma çağrısı yapar.
Günlük koşuşturmacanın içinde, teknolojinin ve tüketimin hızlı döngüsünde, insanlar sıklıkla gerçek değerlerden uzaklaşabilirler. Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene; yani dış dünyadaki parlaklığın, gösterişin veya başkalarının onayının, insanın iç dünyasını aydınlatmadığı bir durumda, suçlu aranacaksa bu dış etkenlerde değil, kendi iç dünyasındaki kör noktalarda aranmalıdır.
Gözlerindeki perdeyi aralamak, aslında kendi içsel gerçekliğimize ve duygularımıza doğru bir yolculuktur. Bu, kendimizi tanımak, içsel huzurumuzu bulmak ve gerçek mutluluğu keşfetmek için atılan ilk adımdır. Zira gerçek mutluluk ve huzur, dış etkenlerden değil, iç dünyamızın derinliklerinden gelir.
Belki de günlük yaşamın karmaşasında, kendimizi ve çevremizi anlamaya, sorgulamaya ve derinlikli düşünmeye zaman ayırmamız gerekiyor. Ay doğmuyorsa yüzümüze, güneş vurmuyorsa penceremize bakmak yerine, içimizdeki sessiz sesi dinlemeliyiz. Belki de sorunlarımızın ve huzursuzluğumuzun cevabı, sadece kendi içimizde saklıdır.
Bu nedenle, zaman zaman dış dünyanın gürültüsünden uzaklaşıp içsel yolculuğumuza çıkmalı, gözlerimizdeki perdeleri aralamalıyız. İçsel huzurumuzu bulmak, gerçek mutluluğu keşfetmek ve yaşamımıza anlam katmak için kendi iç dünyamıza yönelmeliyiz. Çünkü ay doğmuyorsa yüzümüze, güneş vurmuyorsa penceremize bakmamız gereken yer kendi içimizdir.
Gül Gizem Aytekin