Evham – Vesvese – Stres -3-
–Yâ nasip–
Evham, vesvese ve stresle ilgili ecdâdımız Osmanlı’nın düstûr edindiği; insan sağlığı yanında, maddî ve mânevî huzur yolunun temelini ihtivâ eden beş temel esasın üçüncüsü; “Yâ nasip” anlayışı ve teslimiyetidir.
Geleceğin bilinememesine rağmen, onunla ilgili çalışma yapmak, umut beslemek Allah’ın insana bahşettiği fıtrî bir meziyettir.
Dünya ve ölüm ötesine yapılan bu gizemli yolculuğun imtihan serüveni, insanın kendisini keşfedebilme seyrinde bir mihenk taşı değerindedir.
Böylece dünya seyyâhı insan, olayları yaşadıkça kibirlenecek bir özelliğinin olmadığını anlar. “Az yaşa, çok yaşa âkıbet gelir başa!” sırrını çözer, haddini bilmeyi öğrenir. Tevâzûnun, alçak gönüllülüğün erdemine ulaşır.
Yûnus sözü ne güzel der:
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim!
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni.
Böyle diyebilende dünya derdi, stresi kalır mı?
İnsan kendini tanıdıkça nefsinin kendisini aşağılara çekeceğini; güzel yönlerini bildikçe, “Sırat-ı müstakîm” şerefi ile şereflenebileceğini idrak eder.
İnsan, zayıf ve noksan yönlerini iman, akıl ve idrak ile hayra çevirir, kul olmayı öğrenir.
Acziyet ve meziyet!
İnsan acziyet ve meziyetini bildikçe, hayrı ve şerri çözdükçe yâ nasip demeyi, tevekkül etmeyi, sabredebilmeyi, “Vardır bunda da bir hikmet” diyebilmeyi öğrenir.
Sosyal medyada gördüğüm nasip anlatımı gerçekten çok güzel.
“Nasip kadar güzel kelime var mı? Ne ümitsizsin ne de eminsin. Ama, senin adına en iyisini bilene teslimsin.”
Nasip sevdâsı, kapanmayan umut kapısı, yüreği rahatlatan bir inançtır.
İnsan nasibini kendi irâdesi ile köreltmemeli, nankörlük yolunu tercih etmemelidir.
Ey insan! Vereni bil, hâlini bil, haddini bil!
Musibet gelince;
Vardır bunda da bir hayır, de; nefsine inat!
Duâ ile yâr olur iki cihanda hayat.
İnsan çalışarak, duâ ederek aşkla nasibini aramalı, dünya ve âhiret huzuru için Rabb’ine niyâz etmelidir.
Bilmek lâzım!
Dua etmenin, nasibini aramanın adâbını bilmek lâzım.
Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
“Kim âhiret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de âhireti bırakıp sâdece dünya kazancını isterse ona da ondan bir parça veririz; fakat onun âhirette bir nasibi olmaz.” (Şûrâ, 20)
Âyetten anlaşıldığı gibi; yalnız dünya nimeti için çalışanların bu arzularına kavuşacakları, ancak âhirette nasipsiz kalacakları gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Güzel olan dünya ve âhiret için çalışmak, Allah’tan her iki âlem için hayırlı nimetler dilemektir.
İşte! Güzelin güzeli:
“Bâzı insanlar da; ‘Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru’ derler.” (Bakara, 201).
Tercihte karar elbette insanın kendisine aittir. Cezâ da, mükâfat da bir nasiptir ve insanın amellerinin bir sonucudur.
Bir şeyin nasibimiz olup olmadığını biz bilemeyiz. Bilemediğimize göre, doğru ve meşrû zannettiğimiz isteklerimizin gerçekleşmesini, kaderimizde belki yazılıdır diye umut etmek mâkul bir yoldur.
Bu yol insana huzur ve güven verir.
Bu yol insanı stresten, evhamdan ve kederden korur. İnsan; hayatta güzel ve hayırlı olanı kendine rehber edinmelidir.
Kader; vaktinden önce olacak eylemleri Allah’ın bilmesi ve idâre etmesi demektir.
Kul, kaderiyle yüzleşince kısmeti ile barışık olabilmeli, bahtına düşen hissenin hikmetini düşünmelidir.
Aşağıda sunacağım âyet meâli, kader kısmet konusunda olduğu kadar; evham ve stres için mânevi şifâ değerindedir.
“Size zor geldiği hâlde muhârebe üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olmasına rağmen bir şeyden hoşlanmış olabilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
(Bakara, 216)
Kudret eliyle hayatın bize sunduğu sırlar vardır. Sır; öfkeyle, üzüntüyle çözülmez. Sırlar ve engeller sabırla, kadere rızâ ile, esbâba tevessülle çözülür ve aşılır.
Bahtımıza her gelen de nasip, her giden de nasip. Şu halde gam yüküyle yüreğimizi dağlamanın faydası ne?
İnsan düştüğü yerden sabırla, tevekkülle, azim ve sebatla kalkmalıdır.
“Kadere iman eden, kederden emin olur.” (Kelâm-ı kibâr).
Rızâ makamı bilen, dermâna zemin bulur.
Strese ve endişeye mahal verme. Ne sen ne de âlem sahipsiz.
Mevlânâ’yı dinle:
Kapıyı kilitleyen de açan da aynı anahtar değil mi?
Sabret, tevekkül et!
En hayırlısı nasip olsun..!
Mustafa Arslanoğlu