Uzun bir aradan sonra bir hatırlatma yazısı ile başlayalım. Önce kendi nefsime sonra da nisyân ile malum tüm herkese.
Yazının başlığı da içeriği gibi bir hatırlatma. Allah (c.c) Nisa suresinde iman esaslarını bildirdiği 136. ayette şöyle buyuruyor:
بِسْمِ اللَّهِ اَلرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ”
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا
”
Mealen “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberin indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”
Bazı anlar vardır ki bu zamanlar olağanüstü hallerin zuhur ettiği zamanlardır, olayların rasyonel akılla izah edilemediği, esbâb-ı mûcibelerin esrâr-ı mûcizelere gark olduğu zamanlardır.
Zemheri ayazlar ardından gelen baharları, çekilen sancılar sonrası kutlu doğumları, ağulu marazlar peşinden yetişen şifaları muştulayan zamanlardır bu zamanlar.
Bu zamanlar nerede durduğunuz önemlidir elbet ama bu zamanlardan önce nerede durduğunuz çok daha önemlidir. Şu durduğunuz yer eğer taksirli gaflet ya da dalalet değilse, bulamadım bir başka isim, bunun adı olsa olsa taammüden ihanettir. Cümle okuyandan ar etmesem daha fazlasını söylemektir aslında niyetim. Ama şimdilik bunla iktifâ edelim.
Mümine şefik, münkire şedid olmak lazımdır. Lakin bu husus bir tercih değil, kitapla bildirilen ulu bir farzdır. Bu emr-i ilâhinin nüzülü, tek bir zamana değil kıyamete kadar her andır. Eğer dilin derse ki ben müminim; bu kalp ile ikrar, hal ile de ispat isteyen bir iddiadır. Ama sende ki bu haller tam da Resulün ayaklar altına aldığı kavmiyet asabiyetidir.
Eğer nâdan gönlün müminin kederi ile dertlenmiyor, hâli ile hallenmiyorsa, seferi ile atlanmıyor, zaferi ile kanatlanmıyorsa, bunun adına denmez ki itidal, bu halin karşılığı olsa olsa belhüm adal. Dersen benim için iyidir bu ahval, o zaman böyle dallîn kal, yok eğer istersen kurtuluş, git bir fakirin duasını al.
Bu zamanlar öyle zamanlardır ki,
fenâya bakmaktan körleşmiş gözler ile görülemeyen,küfre batmış zehirli diller ile söylenemeyen, hakka sağır kilitli kulaklar ile duyulamayan,talana uğramış katı kalpler ile sezilemeyen zamanlardır.
Hissediyorum. Yok yok hissiyattan çok daha da ötede bir şey, ayan beyan görüyorum. Yine böyle bir utkulu zamanın arefesinde, yine böyle bir kutlu doğumun son kertesindeyiz. Delil ispat istemeyin, getiremem! Dolara endeksli akıllarınızı bu işe ikna edemem.
Ağzınızı dilinizi eğe büze biraz itidalli olmak lazım diyorsunuz. Kalplere tedbirlerinizi değil şüphe zehrini zerk ediyorsunuz. Süslü laflarınızla, septik ve toksik tavrınızla, kutlu Nebi’nin hadisini hatırlatıyorsunuz:
“Muhakkak Allah, sığır cinsinin otları dişleri arasında çevirdikleri gibi tekellüfle konuşan, ağzının içinde dilini dolaştıra dolaştıra belagat taslayan erkeklere buğz eder.” (Hadis-i Şerif)
Ya hayr söyleseniz ya sussanız. Ya da üç asırlık kaybetmeye alıştırılmış umutsuzluğunuzu kendinize saklasanız. Zulüm anında susan, zafere ise gölge olan o koca salyalı çenelerinizi birazcık olsa kapasanız. Ne güzel olurdu.
Ecdat ecdat deyip, ecdada sövenler. Arka odalarda mûta nikahı kıyanlar. Müminler ancak kardeştir emrini askıya alıp, münafıklarla ortaklığı tedâvüle sokanlar. Alçaklara teşne olup, yükseklere kin kusan çetelerinizin ipini birazcık kısa bağlasanız. Ne güzel olurdu.
Ne güzel olurdu, Emevi camiinden sonra Aksâ’da salât… Ne güzel olurdu, hep beraber bir sabah gelecek kardan aydınlık diye haykırabilmek tüm cihâna.
Ey insan son hatırlatma:
İhanet mezar,
korku zarar,
şüphe yorar,
itidal yarar,
umut karar.