İstanbul; Büyüleyen Diyar!
En büyük aşkların ve savaşların ilham kaynağı.
Yüzyıllar boyunca tüm medeniyetlerin sahip olmak istediği gücün sembolü olan şehir.
İstanbul’u fetheden her medeniyet, onu beline kırmızı kuşak bağlanmış bakire kız saflığı ve temizliğinde görmüştür.
Ne tam anlamıyla Rumeli (Avrupa)’dir, ne de Anadolu.
Günümüzde şehrin Avrupa yakası modernliği, şehirleşmeyi temsil ediyor görünür. Oysaki hâlâ bırakmaz şehrin yakasını, denize nazır tarihî konaklar yalılar. İnkârı kabul etmez, “sen busun, aslını asla unutma” der. Nasıl unutulsun ki?
Sümbül ve leylak kokularının zihnin dehlizlerinden aydınlığa çıkarken ortancaların eşlik ettiği bu şehir nakış nakış işlenmiştir ruhuna.
Peygamberin müjdesi Sultan Mehmed’e.
Mekke ve Kudüs’ten sonra İslam’ın temsil vazifesi İslambol adıyla tescillenmiş kutlu şehir. Bu müjdeye kavuşma arzusuyla yanıp tutuşan Ebâ Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin medfun olduğu topraklardır İstanbul. Bu öyle bir aşk ki, seksen yaşından sonra onu doğduğu vatanından alarak, iki sefer kuşatmaya katılmaya sevk edecek kadar ona kudret vermiştir.
Türkiye denilince akla gelen ilk şehir olmuştur her zaman. Sizler de dikkat etmişsinizdir, yabancılarla yapılan tüm röportajlarda İstanbul, kebap ve lokum en çok kullanılan üçlemedir.
İnsanlar bir de artık İstanbul’da yaşanmaz bitti bu şehir der. Bunca şikâyete rağmen kopamazlar da. Bu şehrin efsunlu prangaları vardır adeta, okur üfler gibi.
Doğrudur. Çoğu zaman da haklıdırlar insanlar, günün önemli saatleri yoğunluğu bitmek bilmeyen çile dolu trafiği tüketir.
Ben de çocuklarımın İstanbul’da yaşaması sebebiyle sıklıkla gidiyorum ve kendime şu soruyu çok soruyordum: Bu kentten insanlar niçin kopamıyor? Sonra cevabını kendimce de buldum galiba. Şöyle Üsküdar sahil boyu yürüyüş ve denize karşı uzun uzun seyre dalmak. Ağır bir yükle geliyorsun ya, sonra onları grimsi maviliklere boca edince hafifliyorsun.
Mavi rengin insan psikolojisindeki etkileri bilimsel olarak da bilinmekte.
O zaman şöyle diyebilir miyiz: “Şayet İstanbul’da deniz olmasaydı insanlar burada yaşayamazdı. Zaten denizi olmasaydı o da böylesi bir aşkın kaynağı olamazdı.”
Bu kentin sevdalıları gönüllüdür bu büyünün tesirinde kalmaya. Yoksa şifa aramak isteseler, bilirler ki ilacı da buradadır.
Aygül Yıldırım Uzun