
Eskimeyen Eskiler
Yaşı elliyi geçkinler bilir; eskiden “Eskici, eskiciii, eskiler alıyom!” sesleri sokakları çınlatırdı.
Günümüzde de bu faâliyet devam etmekte, eski eşyalar ve hurdalar toplanmakta, değerine göre bazan para ile, bazan mandal veya plastik eşyalarla takas edilmektedir.
“Eski” kavramını geniş bir çerçevede değerlendirmek, farklı bir bakış açısıyla mâziden âtiye gidip gelen sohbet turu yapmayı murat ediyorum.
Tarihi şahsiyetlerimiz, aile büyüklerimiz inancımıza, töre ve geleneklerimize uygun olarak “eskimeyen eski” kavramının içerisinde yer alması ve gönüllerde yaşatılması gerektiğine inanıyorum.
Yeri gelince hayattan kâm almak, yeri gelince hayattan ders çıkarmak lazım.
Töresözümüz der ki;
“Gelen geçer konan göçer.”
Bu hayat gerçeği insan dâhil cümle varlıklar için geçerlidir. Mukadder olunan zaman bittiğinde her varlık hayat sahnesinden çekilir. Yine vakti zamanı gelince yeni varlıklar hayata merhabâ der. Tahterevalli gibi, yürüyen merdiven gibi dünyamız da, hayâtımız da hareket hâlinde. Duraklar var, inmesi binmesi gerekenler için.
Âlemlerin mimârı Allah, hayatı ve hayat ötesini kudret eliyle hikmetinden sual olunamayacak güzellikte, akılları inkişâf ettiren, zihinlere durgunluk veren, insan idrâkını aşan muazzam ve mükemmel bir yaratılışla süslemiştir.
İnsan, hayattan ibret almalı, eski ve yeni arasında geçiş güzergâhlarını kapatmamalı, irtibâtı koparmamalıdır.
“Eskisi olmayanın yenisi olmaz” töresözü kıymetlidir. Bu sözden ilham alarak şu sonucu da çıkarabiliriz: Geçmişi olmayanın geleceği olmaz…
İnsan eşyâyı da, hayâllerini de, neslini de, mâziyi de unutmadan geleceğe taşımalıdır.
Eski eşyalarımızı farklı alanlarda kullanabilir veya ihtiyacı olana verebiliriz. Ayrıca onları tamir ederek kullanım sürelerini uzatabiliriz. İsrafa ve cimriliğe kaçmadan eşyalardan yararlanma yoluna gitmek doğru olandır. Çünkü eşyâların da hâtıraları var.
Ayrıca unutulmaması gereken bir husus var! Pek çok eski eşya zamanla antika özelliği kazanabilir. Tıpkı “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.” töresözünde olduğu gibi.
Her eski eşya antika değildir. Ancak her antika eski eşya özelliğini taşır.
Eski deyip geçmemek lâzım. “Çul içinde aslan yatar!” demiş ecdâdımız. Fakir ya da kıyâfet yönüyle eski ve dağınık giyimli insanları hor görmemeliyiz. İnsanın özündeki cevher, dağarcığındaki bilgi hazinesi dış görüntüsünden belli olmaz. İnsanı tanımak için konuşmak, yârenlik etmek lâzım.
Bu mânâda şu söz ne güzeldir:
Harâbât ehlini hor görme zâkir
Defîneye mâlik vîrâneler var
Düşünce ve davranışlarımızda insana, eşyaya, hayvana karşı vefâkâr olmalıyız. Eşyâya nasıl vefâkarlık yapılır sorusu akla gelebilir. Eşya ile gelen anılar var, yapan ustanın emeği ve hatırı var, sâhibinin beklentisi var.
Alım satımda, bakış açımızda, gönül dünyamızda “kıymet bilir” olmalıyız. Ticârette, insani ilişkilerde taraflar birbirine hak ettiği değeri vermelidir. “Hakkı bu mudur” mantığı ile hareket etmek, adâlet ve vicdan duygusunun yaşamasına yol açar. İnsan “değer bilir” olmalıdır.
Aile büyüklerimizden yadigâr kalan eşyalara, kıymetli eserlere sahip çıkılmazsa; vatanımıza, mukaddes değerlere sahip çıkmama yolu açılır. Bu bakımdan ailede eğitim çok önemlidir. Doğrunun ve yanlışın, hayrın ve şerrin temeli ailede atılır.
Eski köye yeni âdet!
Milletimiz, batılılaşma adı altında değerlerinden koparılmakta, zoraki bir göçe tâbî tutulmaktadır.
Eski köye yeni âdet heveslileri ekin tarlasına giren orakçı gibi mânevî güzelliklerimizi doğramaktalar.
Köklerimizden kopuyoruz, tarihi ve dini eserlerimize, törelerimize, âdâbı muâşeret kurallarına sahip çıkamıyoruz. Sırf eski diye, Arapça kökenli diye Türkçemizdeki nice kelimeler gizli bir yasak ile mahkûm edilmiş, kullanıma kapatılmıştır. Lugata bakıldığında bahse konu kelimelerin yanında ”eskimiştir” ifadesi yer almaktadır.
Her doğru başka bir doğruya, her yanlış başka bir yanlışa zemin hazırlar. İçimizdeki bir yanlış, bâtıl bir inanış yalnız kalmaz, yanına başka yanlışları davet eder.
İstiyoruz ki, çocuklarımızın geçmişe ve geleceğe seyru sefer ederken iyi bir zemin oluşsun, milletimizin her ferdi bugünden mâziye, geçmişten geleceğe yol bulsun.
Dini ve tarihi eserlerimiz, sanat eserleri korunsun, geçmişin rûhuna sâdık kalarak aslına uygun restore edilsin, hayatın içinde insanlarla hayat bulsun.
İstedim ki, aile bireyleri çocuklarını vatan ve tarih sevgisi ile yetiştirsin, kutsal değerlerine sahip çıksınlar.
Dinini bilen insan kutsalını da bilir.
Çocuklar âile büyüklerini tanımalı, onların miraslarına sâhip çıkmalıdır. Babadan, dededen, aile büyüklerinden kalan eşyalar mutlaka muhâfaza edilip nesilden nesile aktarılmalıdır.
Misal verecek olursak; tespih, saat, koltuk, kitap ve benzeri eşyalar evde sergilenmeli, çocuklar aile büyüklerine ve onların hâtıralarına sahip çıkmayı öğrenmelidir.
Ayrıca aile büyüklerinin nasihatları, özlü sözleri kulaktan kulağa nesilden nesile aktarılarak yaşatılmalıdır.
İşte böyle yetişen nesil vatanın her karış toprağını kutsal bilir, bayrağına sâhip çıkar, ulvî değerlerini korur.
Büyük küçük fark etmez ecdâdın her eseri, her sözü bizim için dünyalara bedel olmalıdır.
Mehterân da mehter marşı da, mezartaşı da sadâka taşı da, mektebi de medresesi de, sarayı da şadırvanı da, hanları da hamamı da, câmisi de vakıfları da bizim için kıymetlidir, pahâ biçilemezdir.
Yitip gitmesin!
Aile bağları yitip gitmesin!
Millî birliğimiz yitip gitmesin!
Tarih sevdâmız yitip gitmesin!
Kutsal emânetlerimiz yitip gitmesin!
Unutulmasın!
Aile büyüklerimizin hâtıra eşyâları, kıymetli emânetler unutulmasın!
Ecdâd emânetleri, kutlu miras unutulmasın!
Ecdâd kabristanları, aile mezarlıkları metruk kalmasın, unutulmasın!
Baba-ana ocağı, dede yâdigârı evler mahzun kalmasın, unutulmasın!
Herkese düşen bir görev var. Evimizde iş yerimizde eski ama eskimemiş eşyalara yer verebiliriz. Ya da antika diyebileceğimiz eserler hânemizde, iş yerimizde yer alabilir. Zamanın, geçmişin, tarihin ve medeniyetimizin izlerini taşıyan, bizlere töremizi hatırlatan kutlu mirasımızı nesilden nesile aktarmalıyız.
Eskiyi yenileme hissini yaşatmalıyız. Maddî ve mânevî miraslar bize emânettir. Emânetleri yaşatmak, ülke sathına yaymak, yeni nesillere aktarmak farzdır, ahde vefâdır.
Eskiyi eskitmemek, yeniyi bekletmemek ana ilkemiz olmalıdır.
Eskiye sâhip çıkmak, yeniye, yeni ufuklara yol açmak demektir.
Töre inançtır, kutsala sadâkattır. Töre ahlâktır, edeptir, haddini bilmektir. Töre medeniyettir, geçmişten geleceğe rehber olan gelenektir, örf’tür. Töre ecdâda, aileye, vatana, millî değerlere, insanlarımıza bağlılıktır. Töre kimliktir, maddi ve manevi tapudur, senettir, belgedir.
Töre nesilden nesile aktarılan emânettir, mirastır. Aile ve millet olarak emâneti elden ele, dilden dile yaşatmalıyız. Töre; varlığına kıymet biçilemeyen bir zenginliktir.
Aileler mezarlarına sâhip çıkmalı, mânevî günlerde ve uygun zamanlarda kabirler ziyâret edilmelidir. Mezar taşı ve üzerindeki kitâbeler eskimeyen eski eserler gibi, antika eşyalar gibi kıymetli olup, nesilden nesile muhâfaza edilmesi gereken mânevî değerdir.
Yeryüzünde Osmanlı mezarları kadar mânevî ihtişâmı yüksek, rûhumuza huzur veren, insanı mâneviyat iklimine gark edip ölümü sevdiren, insana;
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber. (NFK).
mısrâlarını söyleten başka bir kabristan yoktur.
Çocuklarınıza, aile fertlerine vasiyet edin, mezar taşınız ecdât mirasına benzer olsun. Ziyâretçiler ölümün ihtişâmını, dünya ile âhiret arasındaki kabristan durağında yayılan mânevî iksiri hissetsin, gönülden dile düşen duâlar arşa doğru yükselsin. Mezar taşındaki kitâbeler gönüllere şifâ, hâtıralara selâm olsun.
Eskiler yaşamalı yenilerle birlikte
Töresi olan millet her dem kalır dirlikte.
Mustafa Arslanoğlu



