OKU AMA NEYİ AMA NASIL
“İkra’ bi’smi Rabbik’ellezî halak. (Yaratan Rabb’inin adıyla oku.)” (Alak / 1) emriyle başlamış Hazret-i Muhammed –aleyhissalâtuvesselâm– efendimizin nübüvveti, risâleti, peygamberliği… Hitâb o tek ferde; ama, emir tüm cemiyyete, tüm beşeriyyete: Yaratan -seni yaratan- Rabb’inin adıyla -kırâat et- oku…
Oku…
Yaratan Rabb’in adlarını oku… Yaratıcı Rabb’in “Hâlık”, “Bârî”, “Musavvir”, “Bedî‘” adlarının kâinattaki tecellîlerini temâşâ ederek oku… Rabb’in hilkat ve fıtratındaki hikmeti, sûreti, san‘atı, üslûbu, ilkeyi kâinâta bakarak oku…
Yaratan Rabb’in, “Hayy”, “Muhyî”, “Kayyûm”, “Mukît”, “Latîf”, “Vehhâb”, “Rezzâk”, “Kerîm”, “Velî”, “Vâlî”, “Mün‘im”, “Halîm”, “Ra’ûf”, “Zülcelâlivelikrâm”, “Ğanî”, “Muğnî”, “Mu‘tî” adlarıyla mahlûkâtını yaşatma ilke ve üslûbunu özge nazarlarla oku… Yaşatan Rabb’in, “Hâdî”, “Reşîd” adlarıyla mahlûkâtına yol gösterme usûl ve tarzını seyrederek oku…
Ve yaratan Rabb’in, yaşattığı mahlûkâtını vakti sâati erince “Mümît”, “Mu‘îd”, “Kahhâr” adlarıyla nasıl geriye çağırdığını, öldürdüğünü görerek oku… Öldüren ve kendisine döndüren Rabb’in, vakti sâati gelince nasıl dirilttiğini, kâinâta şehâdet ederek ve tabîatın yeniden dirilişine şâhid olarak oku…
⁂
Oku…
Rabb’in, kâinât aynasındaki sonsuz tecellîlerini, hayret ve hayranlıkla tahayyür ederek oku…
Rabb’in, kâinat levhasındaki fiillerini, sıfatlarını, isimlerini tezekkür ederek, tefekkür ederek oku…
Rabb’in, mahlûkâtına, kullarına sonsuz kerem, lütuf, in‘am ve ihsanlarını, ona tahmîd ve teşekkür ederek oku…
⁂
Oku…
Rabb’in mahlûkâtının, nasıl yaratıldıklarını, nasıl yaşadıklarını ve nasıl ölüp –ya da sönüp– Rabb’lerine geri döndüklerini izleyerek oku…
Ezel-ebed çizgisindeki “kevn ü fesâd”ın, yânî “oluş ve bozuluş”un mâhiyetini taakkul ve tedebbür ederek oku…
⁂
Oku…
Töreyi oku… Âdetullâhı, sünnetullâhı, fıtratullâhı oku… Hikmetullâhı oku…
“El-mecâzu kantaratu’l-hakîka. (Mecâz, hakîkatın köprüsüdür.)” töresözündeki murâdı, yânî mecâz köprüsünün alınyazısını, yânî hakîkatı oku…
Kâinattaki mahlûkâtı, her birine hâs sıfatları, vasıfları tesbît ederek oku… Mahlûkâtın kâinât üzerindeki hareketlerini, eylemlerini tâkîb ederek oku…
Yûsuf-ı Hâs Hâcib, 1069 yılında tamamladığı Kutadgu Bilig şâheserine
Bayat atı birle sözüg başladım
Törütgen igidgen keçürgen idim…
beytiyle başlamış, “Yaratan, yaşatan, öldüren –Kadîm– Rabb’imin Bayat adıyla söze başladım” demiş idi; tıpkı, Kur’ân’ın nâzil olmaya başladığı gibi, eserine başlamış idi… Yânî, dolayısıyla, kendisi söylemeye yâhut yazmaya “yaratan Rabb’in adıyla” nasıl başlamış ise –bir bakıma– eserinin muhâtaplarını da tabî yoldan İkra’ emrine ittibâ ettiregelmiş idi: Yaratan Rabb’inin adıyla oku…
⁂
Oku…
Kâinatta kulu Rabb’e götüren ne kadar iz, alâmet, işâret varsa her birini, doğru okunduğunda Rabb’e götüreceğine kâmilen îmân ederek oku…
Necip Fâzıl ustâdın
Gideriz nûr yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim…
mısrâlarında vecîz ifâdesini bulduğu gibi, ezel-ebed çizgisinin hakîkî mâhiyetinin şuûrunda olarak oku…
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn. (Muhakkak ki Allâh’a âidiz –Allâh’ınız– ve ona dönücüleriz.)” (Bakara / 156) âyetinin ışığında insânın ezel-ecel arasındaki seyrini izleyerek ve âkıbetine dikkat kesilerek oku… Her bir mahlûkun şahsına münhasır bir de ecel yazıldığını düşünerek oku… Tıpkı, Cibâlî’nin Ecele Övgü sadedinde rikkatle söylediği gibi ecelin mâhiyetini idrâk ederek oku:
Derler ki
korkunun ecele faydası yoktur
ama
eceldir tüm korkuları ile insânı silen
son ümîdi ecel olan bilir ki
ecelin ardında emel gizlidir
ve
tek yolu ecel olan bilir ki
ecelden ebede yol var izlidir…
⁂
Oku…
Okumanın, kişiyi ilim sâhibi kılsa da irfan sâhibi kılmaya yetmeyeceğinin farkında olarak oku; zîrâ, hakîkî ilim, kişinin Hakk’ın hukûkunu bilmesidir ki bu da irfânın ve ma‘rifetin tâ kendisidir… Yûnus Emre’nin
Okumakdan ma‘nâ ne kişi Hakk’ı bilmekdür
Çün okudun bilmezsin hâ bir kurı emekdür…
mısrâlarının, esâsında tam da bu hakîkatı ifâde ettiğini bilerek oku…
⁂
Oku…
Aynayı oku, aynadan oku… Kişinin aynada temâşâ ettiği sûretin her bakışta ayrı bir nakışla tecellî ettiğini görerek oku…
Okumak, çağırmaktır Türkçe’de, dâvet etmektir; okumak, teblîğ etmek, ulaştırmaktır… Çağlar öncesini çağın insânına çağırarak oku; çağın insânını çağlar üstüne çıkararak oku…
Hikmet kumâşı üzerinde hakîkat nakışlarını ilim ve irfanla ilmek ilmek dokuyarak oku… Oku, Kendini başkasına, başkasını kendine doku…
“İkra’ kitâbek kefâ bi-nefsike’l-yevme ‘aleyke hasîbâ. (Kitâbını –defterini– oku; bugün, hesâba çekici olarak sana nefsin –kendin– yeter.)” (İsrâ / 14) âyetinde de işâret edildiği üzere, –kâtip melekler tarafından yazılan– senin defterine yazılanları görüyormuşçasına, “hesâba çekilmeden evvel” kendi amellerini, davranışlarını, eylemlerini acımasız bir münekkit edâsıyla oku…
⁂
Oku…
Her seferinde yeni baştan yaratılarak…
Her seferinde yeniden yaşadığını anlayarak…
Ve her seferinde bir kez daha ölümü hâtırlayarak, “ölmeden önce öl”erek…
⁂
Oku…
Her yazıyı, her metni ve her kitâbı, hakîkî şekillerinin ancak Levh-i Mahfûz’da bulunduğu ve –Kur’ân başta olmak üzere– tüm kitapların anasının –Ümmü’l-Kitâb– Levh-i Mahfûz olduğu şuûruyla oku… Kur’ân’ı, Levh-i Mahfûz’dan duyar gibi oku…
Kader levhasını, alın yazısını, mukadderâtı okumak mümkün olmasa da hikmet ve hakîkatın peşindeki kitapları mutlak ezelî yazgının kokusunu almak istercesine oku… Târîhi, onu yaşayandan ve yazandan değil, onu yaratanın ezelî metninden izlercesine oku…
Kaderin de kaderini yazan, “Nûn ve’l-Kalem”in ve “satır satır yazılanlar”ın mutlak sâhibi ve kudretin mutlak mâliki “Kâdir” ve “Muktedir” Rabb’in adıyla oku…
⁂
Oku…
Ve sonra… Ve her zaman…
Ancak Rabb’in izniyle ve yalnız Rabb’in adıyla…
İkra’ vesselâm…
Abdülkadir Dağlar