Ömer de Kim Oluyor..?
*
Umer… Umer bin Hattâb…
Umerü’l-Fârûk… Umerü’l-âdil…
Yânî ki Hazret-i Ömer –radıyallâhu teâlâ anh-…
**
Çehâr yâr-ı güzînin ikincisi… Hulefâ-yı Râşidîn’in ikincisi… Emîrü’l-mü’minîn… Halîfe Ömer…
Îmânıyla, şerîatıyla, adâletiyle, imâmetiyle, emâretiyle, şecâatıyla, hitâbetiyle, sehâvetiyle ve merhametiyle dillere destân olan Ömer…
Resûlullâh –sallallâhu aleyhi ve sellem– efendimize muhabbetiyle, sadâkatiyle ve teslîmiyetiyle gönüllere sultân olan Ömer…
“El-‘adlu esâsu’l-mulk. (Adâlet mülkün temelidir.)” sözüyle dîn ü devlet ve mülk ü milletin te’sîsine ve istikâmetine burhân olan Ömer…
Da‘vâ-yı i‘lâ-yı kelimetullâhın ve şerîat-ı garrâ-yı Muhammediyye’nin keskin kılıcı olan Ömer…
Hakk ile bâtılı, şerîatın keskin kılıcıyla ve adâletle birbirinden tefrîk edip ayıran Ömer…
Ömrünü îman ve İslâm’la ihyâ edip mânâlı hâle getiren Ömer…
***
Hazret-i Ömer’e dâir tafsîlâtlı bir hâl tercümesi vermek değildir bu yazının maksadı –zîrâ kaynaklarda ona dâir pek çok bilgi bulmak mümkündür-… Maamâfih, onu sâdece tek kelimeyle anlatmak mümkün olsaydı onun tüm vasıflarını belki de en şâmil kelime olurdu:
Şerîat…
Zîrâ denilebilir ki, Ömer’in devleti şerîat devleti ve adâleti de şerîatın adâletiydi…
Devletin ve adâletin timsâli, şerîatsız bir Ömer değildir –ve olamaz-; çünkü, İslâmsız ve şerîatsız Ömer, ancak cehâletin, adâvetin, küfrün ve zulmün timsâli olabilirdi, Ebû Cehil misâli…
Ömer’e adâlet yükleyen ve Ömer’den adâlet bekleyen kuvvet, bizâtihî İslâm ve şerîattır… Ömer’e âdil vasfını kazandıran mes’ûliyet, bizâtihî Hazret-i Resûlullâh’tan gelen hilâfet ve temsîliyettir…
****
Alçakça bir istismâr…
Hazret-i Ömer’in ahvâli böyle iken…
Her fırsatta dîn-i mübîn-i İslâm’a dil uzatanların, onun şerîatına sövenlerin ve onun son peygamberi Hazret-i Muhammed –sallallâhu aleyhi ve sellem– efendimize ağza alınmayacak hakâretler savuranların zaman zaman meydâna çıkarak Ömer’in adâletinden bahsetmeleri ve –deyimi yerindeyse– âdil Ömer çığırtkanlığı yapmaları pek tuhaf ve pek garip değil midir…
Ömer’in adâletine dâir kimi hâdiseler, rivâyetler ve hikâyelerden dem vuran bu Ömer nutukları, pek riyâkârca ve pek sahtekârca değil midir..? Ne çelişkili ve ne çapraşık ilişkili bir durumdur bu…
Söylemek gerekir ki:
Derdi, tasası, gâyesi ve mücâdelesi İslâm olmayanların “âdil Ömer” söylemleri, ancak “ahmak aldatan” cinsinden herzelerdir; başka değil… Ömer, Resûlullâh’ın halîfesi, dîn ve şerîat devletinin başı ve mü’minlerin emîri olduğu hâlde, onun üzerinden laik ve demokratik bir cumhûriyetin başındaki idârecileri değerlendirmeye, yüceltmeye ya da aşağılamaya kalkmak ne büyük bir ahlâksızlık ve ne büyük bir aymazlıktır öyle…
Ashâb-ı kirâm ciddiyetiyle ve hassâsiyetiyle yaşamayan müslümanların, başlarında Ömer adâletinde bir idâreci görmek istemeleri ne kadar sorumsuzca, ne kadar alçakça ve ne kadar gevşekçe bir beklentidir… Dahası, kâfirce hayat süren sözde müslümanların, başlarındaki idâreciyi Ömer’le mukâyeseye almaları ne kadar mürâyîce ve ne kadar münâfıkça bir harekettir…
Fâizi küresel ekonomik sisteme uymanın mecbûrî bir şartı, rüşvet ve iltimâsı iş bitiriciliğin olağan bir yolu, zinâyı bireysel ve cinsel özgürlük, kumarı eğlence aracı, alkollü içkileri ise içme zevki ve tercîhi kabûl edip de haram saymayanların; ezcümle İslâm şerîatının çizdiği helâl-haram sınırlarını tümden reddedenlerin, Ömer’in, şerîatın keskin bir kılıcı olduğunu görmezden gelmeleri ne kadar da tutarsız, yorumsuz ve ipe sapa gelmez bir manzara arz etmektedir…
Bunlar âdîce ve şeytânîce istismarlardır…
*****
Modern teknoloji kânunlarına uygun olarak üretilen tüm modern ulaşım ve iletişim vâsıtaları, nasıl ki temel yazılımlarına ve kurulumlarına bağlı olarak işletilebiliyor ve sür[dür]ülebiliyorsa; modern devletler de ancak temellerindeki yazılımlarına, kurulumlarına ve işletim sistemlerine bağlı olarak yönetilebilecek bir kâbiliyete sâhiptirler… İdâreci ve sürücü kaptanların bu sistemlerin dışına çıkmaları neredeyse muhâldir…
Küfrün ve kâfirlerin, Hakk’ın mutlak adâletine değil de kendi beşerî kânunlarına dayalı şeytânî sistemleriyle ifsâd ettiği bir dünyâya intibâk ve intisâb ettirilme gâyesi ve gayretiyle varlığını îlân etmiş bir devletin başında Ömer görmek istemek..! Herhâlde, âdil ve fârûk Ömer’e yapılabilecek en büyük adâletsizlik ve en büyük haksızlık olsa gerektir, bu…
Bu şeytânî-beşerî yönetim sisteminden bir Ömer çıkmaz; belki –en fazla– Ömer’e öykünme, benzeme gayretinde bulunan birileri çıkabilir…
******
Hulâsa-yı kelâm…
Unutulmamalıdır ki…
Ömer adâleti, ancak İslâm yazılımlı ve şerîat kurulumlu bir Ömer devletinde mümkündür… Aksi hâlde ve en iyi hâl ü şartta, belki hukûkî ve âdil olanla değil de kânûnî –yasal– olanla yönetilmeye devâm edilir… Yasal olandan devletçe ve insanca saâdet beklemek zaman ziyânıdır ancak… Zîrâ, bilgisayarların, uçakların, gemilerin ve sâirenin saâdetinden bahsetmek, ancak zırvalamak olur…
Vesselâm…
Abdülkadir Dağlar