Şehrengîz
Bir şehri fethetmek, bir şehri keşfetmek, bir şehri şerhetmek istiyorsanız… Seher vaktini kollamalısınız; bir şehri yarmak, bir şehri açmak ve bir şehri sarmak, bir şehri kuşatmak, bir şehirle kuşanmak için… Seher vakti girmelisiniz, bir şehre, gönlünüzü rehin bırakmalısınız bir sabâh vaktiyle çıkana kadar da…
Bir şehri anlamak istiyorsanız… Seher ile sabâh vakitleri arasında caddelerine, sokaklarına, geçitlerine, meydanlarına bırakmalısınız bedeninizi; rûhunuzu, aklınızı, fikrinizi vermelisiniz o şehre… Havâsına, suyuna, toprağına bir cemre misâli düşmelisiniz şehrin; kalkıp yeniden yola çıkana kadar…
Bir şehri en doğru şekilde seher ile sabâh arasında yorumlayabilir, gün doğumundan sonra anlatabilirsiniz en iyi… Şehrin kenar mahallelerinde, dar, çıkmaz, ara sokaklarında seher ile sabâh arasında yorulmadan o şehri yorumlayamazsınız da…
Bir şehir kendi mukîmlerinin, mekînlerinin en yorgun ve en gâfil oldukları vakitte ayık bir şekilde ve âgâh bir hâlde kendisini kollayan, bekleyen fâtihine, kâşifine, şârihine kendisini açar, teslîm eder… Şehir fethe, keşfe, şerhe müsâittir artık…
Bir şehri fethe, keşfe, şerhe kabristanlarından başlamalısınız; yer altı dünyâsından başlamalısınız yâni… Ölülerini bilmediğiniz şehrin dirilerini de tanıyamazsınız… Tanışmalısınız şâhideleriyle, kitâbelerini okumalısınız mezârların, söyleşmelisiniz onlarla… “Ne söylerler ne bir haber verirler.” demiş ya Yûnus, nice şeyler söylerler ve nice haberler verirler aslında; zîrâ buyrulmuştur ki “Vâiz olarak ölüm yeter, yâ Ömer.”…
Siz bir şehre kendinizi bırakmadan o şehir size kendisini bırakır mı ya… Şehrin rûhu ile şehri koruyan rûh –rûhlar– seher ile sabâh arasında görev başındadır… Şehri maddî koruyucularından, şehri mukîmlerinden, şehri mekînlerinden değil de şehri rûhundan –rûhlarından-, şehri mânevî koruyucularından istemelisiniz… Şehir size güvenirse, şehir sizin rûhunuza güvenirse kendisini ve rûhunu size teslîm eder…
Bir şehrin velîlerini, delilerini; bir şehrin gurebâsını, fukarâsını en doğrusuyla seher ile sabâh arasında görebilir, duyabilirsiniz… Ve… Bir şehrin velîlerini, delilerini, gariplerini, fakirlerini tanımadan, anlamadan o şehri tanıyamazsınız, anlayamazsınız… Ve… Bir şehrin velîlerinin, delilerinin, gariplerinin, fakirlerinin yorumlarını dinleyip almadan, o şehri yorumlayamazsınız…
Mâzîsini okuyamadığınız bir şehrin hâlini de okuyamazsınız… Târihî eserlerinden başlamalısınız bir şehri fethe, keşfe, şerhe… Her bir eser, zamanda bırakılmış bir izdir; o eserlerle yürüyebilirsiniz o şehrin hâlinden mâzîsine giden târihî yolları… Ve… Her bir eser, şehrin bir gözüdür; o eserlerle izlenirsiniz şehrin sokaklarında…
Köprülerinden geçmelisiniz bir şehrin, bilmelisiniz ki mâzî ile hâl arasında kuruludur o köprüler… Altlarından ne târihler akmıştır, o köprülerin, kimler kimler gelip geçmiştir üstlerinden…
Çeşmelerini dinlemelisiniz, bir şehrin, kimler kimler kana kana su içmiş lülelerinden, kimlere su verilmiş taslarıyla… Ve… Kim bilir kimler, –o çeşmelerin– aynalarında kendilerini temâşâ etmiş, kılıklarına kıyâfetlerine çekidüzen vermiş… Ya kimler ağlamış hicran gözyaşlarıyla başında, kimlerle ağlaşmış…
Târihî ağaçlarıyla konuşmalısınız, bir şehrin, kimler kimler dinlenmiş altlarında, kimlere gölgelik olmuşlar… Ve… Hangi kahraman atlar bağlanmış –o ağaçların– bedenlerine…
Minârelerinden dinlemelisiniz sabâh ezanlarını, bir şehrin, sabâh namâzı cemâatıyla göz göze gelmeli, selâmlaşmalısınız… Minâreler… Bir şehrin selâmetle kaldığına işâret eder… Minâreler… Bir şehrin selâmette olduğuna şehâdet eder…
Bir şehrin havâsını, suyunu, toprağını; kokusunu, sesini, rengini ve âşikârını, gizlisini bir şehrin, en iyice ve en güzelce seher ile sabâh arasında şerh ve tahlîl edebilirsiniz…
Şehrin kuşlarıyla, kedileriyle oynamalı, onları doyurmalısınız ki şehir de sizi doyursun… Şehrin bekçileridir kargalar, onları işitmeli, onları izlemelisiniz… Ve… Leyleklerini selâmlamadan geçmemelisiniz yanlarından…
Bir şehri ilk seyredişin en güzel mahallidir o şehrin şâh tepesi… Ve her bir tepesinden her birine özge nazarlarla gönlünüze çekmelisiniz o şehrin her bir resmini…
Seher yeline açmalısınız cân kulağınızı, ondan almalısınız tüm havâdisini bir şehrin… Seher yeli, en yaşlı ulağıdır bir şehrin; en eski zamanlarından bu yana tüm haberlerini seher yeli taşımaktadır, yaymaktadır…
Velhâsıl…
Seher ile sabâh arasındadır, bir şehir, durup işitmek isterseniz seher ile sabâh arasında söyleşir…
Vesselâm…
Abdülkadir Dağlar