Sükûta Dâirdir
Sükût, gönlün dilidir, gönülden geçenlerin dilidir…
Sükût, aşkın dilidir, âşıkların tercümân-ı ahvâlidir…
Sükût, hâlin dilidir, eylemlerle amellerin dilidir…
Sükût, hayretin dilidir, hayranların anlaşma vâsıtasıdır…
Sükût, akl-ı ma‘âdın dilidir, akl-ı ma‘âş sâhipleri îtibâr etmez…
Sükût, bedenleri susturup canları söyleştiren dildir…
Sükût, en sağlam duruşlu ve de en sağlam vuruşlu dildir; vuruşunun kuvvetini, duruşunun kudretinden alır…
Sükût, habbeden kubbeye, arzdan arşa, yerden göğe tüm mükevvenâtın müşterek dilidir…
Sükût, en bereketli dildir; tüm diller ondan türer, tüm diller ona döner, tüm diller onda diner…
*
Diller arttıkça anlamalar, dillerdeki kelimeler arttıkça anlaşmalar azalıyor…
Kavramlar arttıkça, kafalar daha da karışıyor, fikirler daha da karmaşıklaşıyor…
Konuştukça azalıyoruz, küçülüyoruz… Nutuklar, söylemler yükseldikçe düşüyoruz… Mantıklar, belâgatlar, retorikler arttıkça bölünüyoruz, parçalanıyoruz…
Köksüzlük dünyâmızı sardıkça kökümüz de bir o kadar derinlere sırlanıyor, kendisini köksüzlerden saklıyor… Köksüzlüğümüz arttıkça öksüzlüğümüz de artıyor…
**
Yerinde ve zamânında sükût…
Sükûtun dili, duvarsız ve perdesizdir, herkese âşikârdır, açıktır; lisânın dili ise, insanlar arasına duvarlar örer, perdeler indirir… Sükûtun dili, köklü, töreli ve ilâhîdir; insanları yükseltip yüceltir… Lisânın dili, yerli, yöreli ve beşerîdir; insanları alçaltma tehlikesiyle mâlûldür…
Sükûtun sıcak ve ünsî diline ihtiyâcımız var… Sükûtun tevhîd edici, birleştirici diline muhtâcız… Sükûtun terkîb edici, kaynaştırıcı dilinden öğreneceklerimiz var…
Sükûtun dili, cevherin dilidir; bu dille zenginleşmemiz lâzım… Sükûtun dili, hikmetin dilidir; bu dille törelenmemiz lâzım… Yaşatmak için, sükûtun tâmîr edici dili; yeniden ayağa kaldırmak için de, sükûtun ihyâ edici dili gerekiyor…
***
Mahallinde ve makâmında kelâm…
Lisânın dili, soğuk ve vahşîdir; sükût ile alıştırılmalı, ehlîleştirilmelidir… Lisânın dili, tasnîf edici, bölücüdür; sükût ile birleştirici hâle getirilmelidir… Lisânın dili, tahlîl edici, ayrıştırıcıdır; sükût ile yapıştırıcı, bütünleştirici vasfına büründürülmelidir…
Lisânın dili, arazlar âleminin dilidir; dikkat ve rikkatle kullanılmalıdır… Lisânın dili, hilkatin dilidir; mahlûkâtı tanıyabilmek için lüzûmunca kullanılmalıdır…
****
Hazarda yâhut barışta sükûtun diliyle donanmalıyız ki seferde yâhut savaşta birbirimizle konuşup anlaşabilelim… Çoklukta sükût etmeyi öğrenmeliyiz ki yoklukta sabrı ve sebâtı gösterebilelim… Bollukta sükûtu dinlemeliyiz ki darlıkta sesleri duyabilelim…
Zîrâ…
Sükût, en latif ve en rakik lisandır, şiddete gelmez…
Sükût, edebin aynasıdır… Sükût, en edebli ve en edebî lisandır; hiddeti sevmez…
Sükût, en afif lisandır ki kelâmın şehvetinden muhâfaza eder… Sözler, sükûtla huzûra kavuşur…
Sükût, en emin limandır ki akıl-gönül gemisini, dilin dalga(lanma)larından korur…
*****
Sükût, edebin ilk mürebbîsi…
Sükût, lisânın büyük muallimi…
Ve sükût, aklın ve nefsin baş müsekkini…
“Konuşma özgürlüğü” adı altında pazarlanan illetin her ağza ve her dile bulaştığı, insanlar arası münâsebetleri bozduğu, cemiyet hayâtını kirlettiği bu çağda, sükûtun telkin ve terbiyesine her zamankinden daha ziyâde ihtiyaç vardır…
Mantıku’t-tayrın, yâni kuşdilinin her zamankinden daha fazla arandığı çağdayız… Dili kalbe indirmekten ve de eğer gerekirse –yâhut sâdece gerektiğinde– kalbin can diliyle konuşmaktan başka çâremiz yoktur…
Sükût… Sustur beni, ey sükût…
Abdülkadir Dağlar
Çok güzel bir yazı.Sağolun.