Yoldan Öte Yol Var m’ola..?
-Nasreddîn Hoca Şerhi – 4-
*
Yol nedir..?
Yolun hikmeti nedir..?
Yolcu hangi hikmetin peşindedir..?
Yola dâir tedbirler ve tedârikler nelerdir..?
Yoldaki hikmet taşlarını hangi yolcular toplayabilir..?
Menzilsiz yolun yolcuları asırlar boyunca yitik hikmetin peşinde bu soruların cevaplarını aramışlardır…
Nasreddîn Hoca’yı da gâh eşeğinin sırtında gâh kavuğunun altında ve gâh ağacın dalında bu yoldaki soruları letâfet ve zarâfetle cevaplama gayretindeyken buluruz…
Hoca’nın yola dâir şu latîfesi pek mânidar bir cevâbı ihtivâ etmektedir:
**
Mahallenin çocukları biraz gülmek, biraz eğlenmek niyetiyle bir mûziplik tasarlamışlar… Hoca’ya gelerek şöyle demişler:
“Hocam, aramızda uzun uzun tartıştık, ama bir anlaşmaya varamadık; sen şu ağaca çıkabilir misin, yoksa çıkamaz mısın..?”
Hoca “Tabiî ki çıkabilirim…” deyince, çocuklar da “Öyleyse çık bakalım…” demişler…
Çocukların mûzipçe niyetlerini anlayan Hoca, pabuçlarını çıkarmış, belindeki kuşağın arasına sokmuş… Hoca’nın bu hareketi karşısında bocalayan çocuklar “Hocam, ağaca pabuçlarla çıkılır mı hiç, onları neden yanına aldın..?” diye sorduklarında Hoca da şu veciz cevâbı verir:
“Çocuklar, belki ağaçtan öteye yol vardır; kim bilir..?”
***
Ağaçtan ötesi yol mudur..? Menzil var menzilden öte… Yoldan üstünde yol yok mudur..?
Bir menzil öteki menzile ulanır; son menzil ise hep ötededir… İnsan, hep iki menzil arasındadır; bu âlemde son menziline ulaşan nerede..?
Nasreddîn Hoca’nın bu latîfesi de pek latîf mazmûn şâhidleriyle yüklüdür… Hep birlikte şerh etmeye çalışalım, açalım, bakalım… Görelim ki Hoca ne sırlamış:
****
• “Ağaç”, hayattır, hayâtın timsâlidir; kadim ve töreli tasavvurlardaki “hayat ağacı”dır… İnsanlık ve âdemiyyet şeceresinden kinâyedir, ağaç… Ağaçtan ötede mematla -ölümle- baslayan bir ebedî hayat yolu vardır…
•• “Pabuç”, yol azığıdır; tedbir ve tedârikten kinâyedir… Uzun ve çetin yola pabuçsuz çıkılmaz… Ârif olan bilir ki yoldan ötede yol vardır; pabuç dâimâ insânın yanında olmalıdır…
••• Hayat, memât ile ebedî hayâtın tedârik yeri ve zamânıdır… Ölüm ve sonrası için yarayışlı ameller hâzırlığında olmalıdır… Yâni, ameller, ayaklardaki pabuçlar misâlidir; ebedî hayâtın ölümle başlayan uzun yoluna amelsiz çıkmamak gerekir… Nitekim, Resûlullâh –sallallâhu aleyhi ve sellem– efendimiz “Ed-dunyâ mezra‘atu’l-âhireti. (Dünyâ, âhiretin tarlasıdır.)” buyurarak bu hakîkata işâret etmiştir…
•••• Hayat yolu çıkışlarla inişlerle doludur… Her çıkışın bir de inişi vardır; iniş vakti ve yolu için tedârikli olunmalı, pabuçlar her ân için hâzır bulundurulmalıdır… Bir bakıma bu iniş, öldükten sonra mezâra indirilmektir; mezâra azıksız, tedariksiz, yâni sâlih amelsiz inilmemelidir…
••••• “Çocuklar”dan murâd, insânı Allâh’ı anmaktan ve sâlih amel işlemekten alıkoyan, övünme ve gururlanmaya sebep olan süsler, oyunlar, eğlence[likler], mâllar ve evlâdlar olmalıdır… Bu, “İ‘lemû enneme’l-hayâtu’d-dunyâ la‘ibun ve lehvun ve zînetun ve tefâhurun beynekum ve tekâsurun fi’l-emvâli ve’l-evlâd. (Bilin ki, dünyâ hayâtı, ancak bir oyun, bir eğlence bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme -gururlanma-, çok mâllara ve çocuklara sâhip olma yarışından ibârettir.)” (Hadîd / 20) âyetinde de beyân edildiği üzere, insânı ebedî hayat yoluna hâzırlanmaktan eğleyip alıkoyan çocuklardan kinâyedir; zîrâ, bu çocuklar da oyun ve eğlenme hâlindedir…
•••••• Çocuklardan bir murâd da, denilebilir ki, insânın oyun ve eğlence arkadaşlarıdır… Oyun ve eğlence arkadaşları birbirlerini hakk yoluna tedârikli, sâlih amelli, hâzırlıklı çıkmaktan ve hakîkat yolunda sağlam ayaklarla ve doğru adımlarla ilerlemekten alıkoyarlar…
••••••• “Ağaca çıkmak”tan başka bir murâd “Mi‘râc”, “ağaç”tan bir başka murâd ise “Sidretü’l-Müntehâ” (en son ağaç) olabilir… Sidre’den öteye, yâni ötelerin ötesine varmak için kalb temizliğinin dışında artık hîç bir vâsıtaya ihtiyaç duyulmaz… Zîrâ rivâyet edilmektedir ki, Resûlullâh efendimizin kalbi, Mi’râc’dan evvel de “Şakk-ı Sadr” yâhut “Şerh-i Sadr” (E lem-neşrah leke sadrek.) hâdisesi ile tasfiye ve tezkiye edilip arındırılmış, cenâb-ı Hakk’ın huzûruna hâzır hâle getirilmiştir…
Şu hâlde denilebilir ki, “pabuç”tan, yâni hâzırlıktan ve tedârikten bir murâd da “tasfiye-yi kalb” ve “tezkiye-yi nefs”tir, kalbi nefsin türlü hâllerinden, hîle ve oyunlarından arındırmak, uzak tutmaktır…
Kezâ denilebilir ki, pabuçla temsîl edilen bu kalb, “kalb-i selîm”dir; Allâh’ın huzûruna varan yolda da mâl ve çocuklar değil, ancak böyle bir kalb yoldaşlık yapabilir:
“Yevme lâ-yenfe‘u mâlun ve lâ-benûn. İllâ men eta’llâhe bi-kalbin selîm. (O gün, ne mâl fayda verir ne de oğullar; Allâh’a arınmış bir kalble varan, başka.)” (Şu‘arâ / 88-89)…
•••••••• Ağaca çıkmak, bir başka nazarla, “kavs-i ‘urûc” (yükselme yayı) olmalıdır ki bu kavs, tasavvuf yoluna –tarîkına, sülûkuna– tekâbül etmektedir… Ve tasavvufî çıkışın, yükselişin ön hâzırlığı ve tedârikidir, tezkiye-yi nefs (nefsi temizlemek) yoluyla tasfiye-yi kalb (kalbi arındırmak)…
••••••••• Tıpkı hayat yolu gibi, tasavvuf yolu da çıkışlarla inişlerle, yükselişlerle düşüşlerle doludur; bu yolun her ânında, her makâmında ve her mertebesinde ayık, âgâh ve ârif olunmalı, irtifâ kaybı ihtimallerine karşı dâimâ evrâd u ezkâr ile dakîk, rakîk ve hâzır bulunulmalıdır… Zîrâ, bu yolculuğun seyr ü temâşâsı âzamî derecede dikkat ve rikkat gerektirmektedir…
*****
Hâsıl-ı kelâm ve hulâsa-yı merâm…
Nasreddîn Hoca da kendi latîf hâlince ve kendi zarîf kâlince yol hâllerinden, yolculuk hâzırlıklarından bahsetmiştir…
Anlaşılmaktadır ki, âlem-i ervâhtan ana rahmine, beşikten mezâra yoldadır insan… Hayat yolundan memât yoluna, fânî dünyâdan ebedî âleme kendi yolunda yürümektedir insan…
Anlaşılmaktadır ki, kimi beşerîdir yolculuğun, kimi tasavvufî, kimisi de nebevî… Kimi dışarıya, âfâka ve kimisi de içeriye, enfüse, öze doğru yolculuklardır yolcularınki… Bununla birlikte, her yolcudan, yolculuğunu nihâyetinde Mi‘râc’dan nasiplendirme niyyet ve gâyesi taşıması beklenir…
Allâh, cümle yolcuları yolun hakîkatını bilen ve yolun hakkını veren müstakim kullarından eylesin… Allâh, cümle yol erlerini hakîkî menzile vâsıl olan hâs kullarından eylesin… Âmîn…
Selâmet ve letâfetle…
Abdülkadir Dağlar