Yoldan Öte Yoldan Ziyâde
–Dün sabah
dikkatimi yola çeken
töreli yazar Gülhan Yılmaz
hanımefendi kardeşime ithâfen…–
*
“Bir yoldayız”, diyorlardı eskiler, “âlem-i ervahtan âlem-i berzaha”… Hikâyesi uzundu yolun; uzun hikâyeler de hep yola dâirdi… Yolun hikâyesi, nice hikâyelerle doluydu… Hikâyesini dinlemek isteyen, yolun peşine düşerdi; herkes kendi hikâyesini yoldan dinlerdi… Yol, ağırdı; sırtında nice hikâyeleri taşırdı…
Yol; hem ümitti hem tesellî, hem çileydi hem ferah, hem hareketti hem bereket ve hem tehlikeydi hem de emniyyet… Yol; hem yokuştu hem iniş, hem gelişti hem dönüş, hem çıkıştı hem düşüş, hem kalkıştı hem varış ve hem kaçıştı hem de eriş… Yol; hem kesretti hem vahdet, hem gurbetti hem vuslat…
Yol; hem şerîattı hem tarîkat, hem mektepti hem meslek, hem mezhepti hem menfâ, hem meşrepti hem mecrâ ve hem meferdi hem de melce’… Ve yol; hem zarûretti hem saltanat, hem hayaldi hem hakîkat, hem inkisardı hem intizar, hem cemâldi hem kemâl, hem celâldi hem heybet, hem hasretti hem harâret, hem hazretti hem hayret ve hem aşktı hem de meşk…
Yol tâlîm ederdi, târîf ederdi, terbiye ederdi, telkîn ederdi…
Ve yol, hem yorgunluktu hem dinginlik… Yol eri, yolda yorar, yolla yorulur, yoluyla yorumlanırdı… Yol eri, yolu dinler, yolda dinlenir, yolla dinginleşirdi… Yol eri, yolun yoldaşıydı; yolla berâber yürür, yol durunca dururdu…
Yol, yolcunun duâsıydı; duâ ile çıkılırdı yola… Yoldu, yolcunun dâvâsı ve dâveti yolcunun… Ve “yolcu, yolunda gerek”ti…
Yolcu, yolda olurdu; yolda olan yolcu, yolda da ölürdü… Yoldu, yolcuyu olduran ve dolduran ve de öldüren… Yol, sadâkat, sabır ve sebât isterdi… Müsbet, mâruf ve müstakim yolun yolcusu, yolunda sâdık ve sâbitkadem olmalıydı… Dahası var; yolcu çileye dayanarak ve çileye yaslanarak yürür, çileden kuvvet alırdı; hattâ, çileydi yolcunun gıdâsı…
**
Yoldu hepsi, cetvel gibi dosdoğru olmalıydı; silk, sülûk, meslek, mezhep, şer‘, şerî‘at, tarîk, tarîkat, sirât, sebîl, mecrâ, hatt, çizgi, râh, reh, istikâmet; din, töre, örf, âdet, an‘ane, gelenek, görenek… Hepsi de yoldu; dağ, vâdî, ova, çöl, beyâban, yaban, yazı, akabe, derbent, kantara, bel, geçit, boğaz, köprü, rehgüzâr… Sonra, sefer, seyr, temâşâ, seyâhat, gezi, yürüyüş, emekleme, uçma, koşma, yüzme, kaçma, kovma, kovalama, yakalama da yola dâirdi…
İlim, irfan, tebliğ, dâvet, irşad, ticâret, kervan, cihad, akın, savaş, barış, çağrı, ulak da yola ihtiyaç duyarlardı, yolla var olurlardı… Menzil, durak, han, konak, kervansaray, misâfirhâne, tekke, dergâh, âsitâne de yoldandı, yolun bekçileriydi…
Töresözdür, “Evvel refîk ba‘de’t-tarîk.” demişler; yânî, “Önce yoldaş sonra yol.”… Sâlik, yolcu, mihman, misâfir, mihmandar, hancı, hâdî, rehber, kılavuz, mürşid, mürid, refik, sadik, yoldaş yol erleriydi… At, deve, eşek, öküz, kağnı, araba, tekerlek, tahtırevan, gemi, kayık, sal, yelkenli yol vâsıtaları; ay, yıldız, güneş, dağ, tepe, nehir, ırmak, ağaç, kaya, taş yol ve yön işâretleri; pusula, usturlap, kandil, iskandil, ok, kılıç, mızrak, kargı, top, tüfeng, nefîr, teber, keşkül ise yol âletleriydi…
Bir de yol tehlikeleri vardı; şakî, eşkıyâ, rehzen, uğru, hırsız, uğursuz, cin, şeytan, câdı, ayyar, fettan, müfsid, mürted, mekkâr, vahşî, yabânî, gulyabânî gibi yol kesenler, yoldan çıkartanlar… Fesat, ifsat ve dalâlet ehliydi onlar, yol ehlini azdırırlardı, saptırırlardı… Onların şerrinden el-Hâdî ve es-Selâm olana sığınılmalıydı…
Yola gâh yalnız çıkılırdı gâh topluca; yola gâh kılavuzla düşülürdü gâh kılavuzsuz… Ve gâh menzile varılırdı gâh da yolda kalınırdı… Yol da nasip kısmet işiydi, kılavuz da, menzile varmak da…
***
Yolmak, “yol açmak, yol yol yapmak” demekti… Yol açmak için yapılan toplama, tıraşlama, kesme, biçme, koparma, belleme eylemlerinin tamâmı, yolmak fiili dâiresinin kapsamına girmekteydi…
****
Başlık, hemen Barış Manço’yu hâtırlatmış olmalıdır, onun “Benden Öte Benden Ziyâde” şarkısını… Zîrâ o da yol erlerindendi… O da yolun idrâkinde olanlardandı… O da bilirdi ki yoldan öte yol vardı ve yol yoldan ziyâde idi…
Kılavuza, yola, yolcuya ve menzile dâir yıllar içerisinde çeşitli mecrâlarda zuhûrat ve füyûzat kabîlinden paylaşmış olduğumuz Cibâlî sözlerinden bir kısmını, bu yol denemesinin bu son kısmında da paylaşmak yerinde olacaktır:
Kılavuz
₀
“Kılavuz var çöl aşırtır
kılavuz var yol şaşırtır.“
₁
“Kılavuzun sahîh ise
hakîkat sana ulaşır.”
₂
“Yalnız
bir tek şeye ihtiyâcın var
oğul
seni
esahh kılavuza götürecek olan
sahih bir kılavuza.”
₃
“Kılavuzu karga olanlarla
bülbülü kılavuz edinenler
arasındaki farkı
kim takdir edemez ki.”
₄
“Eşşeğin kılavuzluğu
otlağa kadardır
eşşeğin arkadaşlığı da.”
₅
“Tuttuğun şeyin
ışık olup olmadığını
yolun sonunda anlarsın.”
₆
“Aklımı öldürüp
duvara toslatmayacaksan
beni
gönlümü oldurup
duvarın ötesine geçireceksen
kılavuz ol bana.”
Yol
₀
“Yarmadığın yolda yarış
varmadığın ilde barış
olmaz.”
₁
“Yola çık ki
karşına çıksın yollar.”
₂
“Yola çıktıysan
kurbetten öncesini
vuslattan sonrasını düşünme
gurbetten ganîmet devşirmeye çalış.”
₃
“Yol doğruysa
düşmek de bir çıkmak da
yolunu bulduysan
çıksan da varırsın düşsen de.”
₄
“Yol yolunca yorulur
yol bitince durulur.”
₅
“Hayretten hazrete
yol var
dönülmez.”
₆
“İnsan:
hazret yolunda
hasret ile hayret arasında.”
₇
“Vaktiyle
‘göç yolda düzülür’
demiş atalar
lâkin
göç geleneğini kaybetmiş
bir milletin göçü
yolda düzülmez.”
₈
“Töre
sirât-ı müstakîmdir
töre
hatt-ı fe’stakimdir
töre
sebîlü’r-reşâddır
töre
dosdoğru yoldur
geldiğin yurda götüren
töre
en emin kılavuzdur
durduğun yeri gösteren
töre
öpözge neş’edir
olduğun yolda öldüren.”
Yolcu
₀
“Yola yola yol açan
yolda kâim
yolla dâim
yolcudur
insan
yola ayaklanan
yolu ayaklayan
yolda ayıklanan
insan
yolcudur
yolun ayıklarını tutan
ayaklarıyla yol tutan
tuttuğu yolun tuttuğu
yolcu
insandır.”
₁
“Yanlış yolda doğru insân olmak değildir
doğru yolda yanlış insân olmak da değildir
aslolan
dosdoğru yolda dosdoğru insân olmaktır.”
₂
“Yolcuyuz
bir büyük yolculuk ki
hazırlığı bir ömür.”
₃
“Çile
yolcunun tekkesidir.”
₄
“Yola gitmeden yola gelinmez
yola gel ki yola gidesin.”
₅
“Doğru yolu arama
oğul
sen doğru ol
yol seni bulur.”
₆
“Dedim:
yola düş aradığın seni bulur
dedi:
herkes kendi yolculuğunun kahramânıdır.”
₇
“Yolu beğenmeyen bedbaht
yolunu bulabilmek için
yolsuzlara yanaşır
yazıda yabanda yol arar.”
₈
“Ha çizgisiz
ha yolsuz.”
Menzil
₀
“Yol odur
menzili yoktur.”
demişiz bir zaman…
₁
“Yola çık ki
menzile düşesin
yolu
yol eden
menzilidir.”
₂
“Ulaşmak istediklerimiz kadar
uzaklaşmak istediklerimiz de
yolumuzu menziline yöneltir
ulaşmak istediğimizde
yola çıkar
uzaklaşmak istediğimizde
yola düşeriz.”
₃
“Sürünsen de
yürüsen de
koşsan da
ancak menzilin kadar yol alırsın.”
₄
“‘Emelin altında ecel saklıdır’
buyurmuş edîb ahmed-i yüknekî
ve
‘insânı ölümden eceli korur’
buyurmuş muhyiddîn ibnü’l-arabî
diyelim ki biz de
insânı emelinden eceli korur
emel vardır ki
menzile varmaması gerekir
ecel o emelden sâhibini korur
diyelim biz yine
ölümün ötesinde emel saklıdır
emel vardır ki
ölmek gerekir menziline varması için
ölüm o emel sâhibini menziline erdirir
ne kutludur o ölüm ki
kötü emeli menzilinden alıkoyar
ne kutludur o ecel ki
iyi emeli menziline vardırır.”
₅
“Yol nereyedir
kızıl elmaya
yol nereyedir
gönül almaya.”
₆
“Yolu ramazân olanın
menzili bayram olur
yolu cihâd olanın
menzili şehâdet olur.”
*****
Hâsıl-ı kelâm…
Bir uzun yol şâiri Yahyâ Kemâl Beyatlı, Mehlikâ Sultân yolunun cilvelerini şu mısrâlarla gösteriyor:
Bu emel gurbetinin yokdur ucu
Dâimâ yollar uzar kalb üzülür
Ömrü oldukca yürür her yolcu
Varmadan menzile bir yerde ölür…
Hakk’a ve hakîkata götüren yolumuz açık olsun…
Hâdî’nin hidâyeti ve Selâm’ın selâmeti cümlemizin üzerine olsun…
Vesselâm…
Abdülkadir Dağlar