Üsküp “Fatih Köprüsü”nün temellerini atan, Fatih Sultan Mehmed’in babası Varna fâtihi Sultan 2. Murad’ın aklından yıllarca hiç çıkmayan, nazlı Saraybosna’nın bânî-i sânîsi(ikinci inşa edicisi) Gazi İsa Bey’in yıllarca emek verdiği Kocacık kalesi eteklerinde, Breştanik(Breştan) köyünde doğdu.
Kocacık kalesi ki dört bir yanı “kutlu bir davet”e uyup Ankara’dan, Çanakkale’den, Bursa’dan, Üsküp’ten ve daha pek çok güzel beldeden gelen binlerce şehidin kanıyla bereketlenmiş bir yerdir.
Büyük Şehitlik, Küçük Şehitlik, Elhice(Ela) şehitliği ve daha niceleri…
“Şuhedâ fışkıracak toprağı sıksan şuhedâ” mısra’ına muhatap olmaya lâyık topraklar…
“Breştanik’li Şahin”, “Biz Konya’dan gelen evlâd-ı fatihân’ız”, biz “Ankara yöresinden gelen Yörükân’ız” sözlerini belki defalarca duydu, mum ışığı-gaz lambası sohbetlerinde ağzı duâlı büyüklerinden… Ataları kim bilir kaç defa “Yörükân” olarak çağrıldı Niş’i, Belgrad’ı, Estergon’u fethetmeye giden orduya…
Breştanik gibi “balkanlık” bir bölgede yaşadığı için, ağaç ve marangozluk işlerine âşinâlığı olması da şaşılacak şey değildi.
Bir “insana hizmet” timsali olan Osmanlı yapımı Gorence köprüsünden geçip Debre’ye giderlerdi. Debre ki taş ustaları kadar pazarı da meşhur bir ticaret merkezi… Bir Debre pazarında aldılar onu Bulgar askerleri.
Dünya, 1. yangının eşiğindeydi… Sene 1914… Yangına odun lazımdı onların gözünde…
Drama’ya götürdüler… Debre’den Drama’ya…
“Drama Köprüsü bre Hasan, dardır geçilmez!…”
Cephelerini seçtiler Drama’da. Güya müttefik idi Osmanlı ile Bulgar… Alacası içinde!…
“Türkçe bilenlerden isteyenler Türk ordusuna, Türkçe bilmeyenler de Bulgar ordusuna!” dendi. Şükrederek gitti Anadolu’nun gözbebeklerinden birisi olan Bandırma’ya…
4 yıl marangozluk yaptı askerde… 1914’ten 1918’e kadar…
Dile kolay… 4 yıl…
Tam da “hayâsızca akın”a verilen “en hayâlı”, “en şerefli” mücadelenin olduğu yıllarda… Seyit Onbaşı ve arkadaşlarının attıkları kurşunların ahşap sandığı, onun maharetli ellerinden çıktı belki de… Cephede “bir hilâl uğruna batan güneşler”in taşındığı sedyeler de onun elinden çıktı belki de…
4 yılın ardından gelince Osmanlı’nın güçlü sesinin artık duyulmadığı boynu bükük vatanına, pek bir şey anlatmadı “ateşten günler”den… Anlatmak istemedi belki… Unutmak istedi…
50 yıl ömür sürdü şanlı “Koca cenk” kalesi eteklerindeki köyünde… Anılar, dostlar, emekler Anadolu’da kaldı… Anadolu ise, BREŞTANİK’Lİ GAZİ ŞAHİN’in içinde…
1968’de köyünde vefat etti. Mezarı şanlı bir geçmişi anar gibi vakurlu durmakta Sultan Murat’ın, Fatih’in, Gazî İsâ Bey’in, Sungur Bey’in helâli topraklarda…
“Yüzümüz yok “Neden, niçin?” demeye,
(Azîz-i vakt idik… a’dâ, zelîl kıldı bizi!)”
Rabb’im BREŞTANİK’Lİ GAZİ ŞAHİN’e rahmet denizlerinde yüzmeyi nasip etsin. Geride kalanlarımıza Çanakkale ruhu ve imanını anlayabilecek akıl ve gönül nasip etsin…
Ertuğrul KARAKUŞ
Değerli Ertuğrul Bey hocamızın bu yazıları bizi her seferinde hislendiriyor. Fakat en çok, Hüseyin Raci Efendi’nin mısraına gelince hislendim ve hüzünlendim.