“FETİH” VAR,
“HAKÎKÎ FETİH” VAR!
“Hüner bir şehr bünyâd etmektir
Reâyâ kalbin âbâd etmektir”
Fâtih Vakfiyesinden
Fetihlerimiz çoktur…
Osmanlı’nın “dîbâcesi, girizgâhı, ön sözü” olan Bursa, 1326’da Orhan Gâzî tarafından fethedildi.
Kalbini Kosova’da bırakan şehit, Sultan I. Murat Hüdâvendigâr, 1361 yılında Edirne’yi fethetti.
Paşa Yiğit Bey 1392 yılında, “çehre ve ruhiyle biz” olan, “Bursa’nın Şar Dağı’nda devamı” olan Üsküp’ü fethetti.
İstanbul’un, Amasra’nın, Sinop’un, Trabzon’un, Bosna’nın, İşkodra’nın, Prizren’in fatihi olan “ismiyle müsemmâ” Fatih Fatih Sultan Mehmet Han, 1453 yılında “gecesi sünbül, Türkçesi bülbül kokan” İstanbul’u fethetti…
Bu kutlu zaferlerin hepsi “fetih” idi… Fetih “açmak” demektir… Bir mekânı kutlu irademizin yönetimine açmak… Yani “fetih” sadece kılıcı kuşanıp, barutları sırtlanıp, topları patlatmak ile alakalı değildir.
Adalete açmak…
Asalete açmak…
İmarete açmak…
İşte o zaman “fetih”lerimiz, sûretâ (görünüşte) fetih olmaktan kurtulup “hakîkî fetih” olur… Fethi gerçekleştiren de “Ebu’l-feth” yani “fethin babası” olur.
Ebu’l-feth Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinde bu durum şöyle izah edilir:
“Hüner bir şehr bünyâd etmektir
Reâyâ kalbin âbâd etmektir”
Yani asıl hüner kılıcı çekip hazır kurulmuş bir şehri almak değildir. Başkalarının medeniyet anlayışıyla kurulmuş şehirlerin savunmasını kırarak kapılarını kendi medeniyetinize “açabilir”siniz. Yaptığınız iş “fetih” olur.
Ancak asıl hüner bu değildir!
Asıl hüner bundan sonra başlar…
Asıl hüner fethedilen şehri “bünyâd etmek” yani inşâ etmektir. Nasıl mı? Cevap Fatih Vakfiyesi’nden alınan bu sözde yazıyor: “Reâyâ kalbin âbâd eyleyerek”… Yani o şehirde yaşayan bütün insanların bu dünyasına ve ahiretine yönelik imkânlar sunarak… Hamam, medrese, cami, imarethâne, köprü inşâ ederek… İşte, bütün bunları yaparsanız yaptığınız fetih “hakîkî fetih” olur…
Bunun için kadim bir söz söylenmiş: “Attan inmeden bir beldeyi fethedemezsiniz!” “Attan inmeden!”… Yani kılıcı bir kenara bırakıp “Îmâr edesün!” emriyle şehirler kurmadan, bir beldeyi fethedemezsin.
“Kılıcı kuşanıp sefere çıkmak” fethin ilk aşamasıdır.
“Zafer kazanıp şehrin kapılarını açmak” fethin ikinci aşamasıdır.
“Reâyânın (halkın) kalbini âbâd eyleyecek” eserlerle şehri donatmak da fethin asıl ve son aşamasıdır.
Fatih Sultan Mehmet, Paşa Yiğit Bey, Sultan I. Murat Hüdâvendigâr, Gazi Süleyman Paşa, Orhan Gazi ve daha nice fatihlerimiz “attan inmese” idi, yani şehirleri medeniyet anlayışıyla inşâ etmeseydi, asırlar sonra bugün bizler onların vârisleri ve torunları olarak “hakîkî fetih”lerle iftihar edemeyecektik…
İki kutlu selâm ile yazımızı bitirelim:
Selâm olsun; Bursa’yı, Üsküp’ü, İstanbul’u, Tekirdağ’ı, Filibe’yi, Gümülcine’yi, Debre’yi, Gostivar’ı, Radoviş’i, Prizren’i, Saraybosna’yı, Nazlı Budin’i ve daha nice kutlu beldemizi “attan inerek” inşâ ve îmâr eden yani fetihlerini “hakîkî” sıfatıyla taçlandıran kutlu komutanlara…
Ve selâm olsun; bu “hakîkî fetih”leri gerçekleştirerek “Ebu’l-feth” yani “fethin babası” unvanını alan bu şanlı komutanların varisi olan, bu şehirlerde bu medeniyeti devam ettiren “evlâd-ı fâtihân”a…
Ertuğrul KARAKUŞ