Doç. Dr. Erhan Çapraz

Allâh (C.C.) verirse el getirir, sel getirir, yel getirir!

“Akar yaşım sele benzer

Ömür geçer yele benzer,

Güler yüzün güle benzer

Ne bilsin geçe bu çağlar”

Töreli Türk şiirimizin kurucularından, töreli büyük Türk-İslâm şâirimiz Yûnus Emre Hazretleri (r.a.) yukarıdaki şiirinde çağların geçişini sele ve yele teşbîh ederken hîç şüphesiz haksız değildi. Zirâ Rabbimizin Asr sûresinin 1-3. âyetlerinde belirttiği üzere, “Asra yemîn ederim ki, insân gerçekten ziyândadır. Ancak îmân edip iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” (Asr, 103/1-3). Dolayısıyla gül yanaklı gülen yüzlerin geçen yüzlerce asra rağmen gaflet içerisinde olması anlaşılan Türkmen kocası Yûnus’umuzu (r.a.) da çok üzmüştü. Çözümse âyette belirtildiği üzere,  “hakkı” ve “sabrı” tavsiye etmekten geçiyor. Zirâ Faruk Nâfiz Çamlıbel’in dile getirdiği gibi, “Bu kudretin önünde durur sel olsa akan”.

Meselenin hakîkatı yanında, elbette gerçeğe bakan tarafları da var: sel, yel, zelzele gibi. Bizi bu gibi âfâtlardan koruması içinse bir dîger töreli İslâm şâirimiz M. Âkif’in şu duâsıyla sadece Rabbimize sığınıyoruz:

“Bir damar patlamasın sel götürür memleketi

Yoksa göstermeye Rabbim o elîm âkıbeti”

Sele kapılmamak için bir takım tedbîrlerin alınması ise zarûrîdir. Özellikle sel yataklarından uzak durmak, sırtımızı dağa yaslamak kadîm töreli hayatımızın bir gereğidir. Sele mâruz kaldığımızda, yâni sel seli götürdüğünde ise sele gitmeden, sel önünden (ağzından) kütük kapmayı da kendimize kâr saymalıyız. Kısacası töreli deyimlerimizden anlaşıldığı kadarıyla ne türlü kuvvetli bir cereyanın etkisi altında kalırsak kalalım kendimizi sele kaptırmamamız elzemdir.

Töresözlerimizde de sel ile yel’in birlikte anıldığı görülmektedir: “Yel üfürür, sel götürür.”, “Yel gibi gelen, sel gibi gider.”, “ Alçak yerde yatma sel alır; yüksek yerde yatma yel alır.”, “Derede tarla sel için, tepede harman yel için.”, “Baskısız (çivisiz) yongayı (tahtayı) yel (el) alır; yel almazsa el alır.”, “Ağır taşı ne sel alır ne yel”… Töreli sözlerimizde sel ile yel’in kâfiyeye de bağlı töreli mânâ halkasına el’in de girdiği görülmektedir: “Dereyi tepeyi sel bilir, iyiyi kötüyü el bilir.”, “Kısmet etmiş ise Mevlâ, el getirir, yel getirir, sel getirir; kısmet etmez ise Mevlâ el götürür, yel götürür, sel götürür.” (Hz. Mevlânâ). Bu son töresözümüzde ise el, yel ve sel’in hikmete dönük esâsı ise apaçık âşikâr olmaktadır: Allâh (C.C.) verirse…

Hulâsâ meselenin özü, rahmetli Müslüm Baba’mızın da gönlümüze kazıdığı gibi, “Tanrı istemezse, yaprak düşmezmiş!” Yâni el, sel ve yel, sâdece bahânedir aslında.

Efendim!

Her ne murâdınız varsa Allâh (C.C.) versin! Zirâ sâdece O verirse el getirir, sel getirir, yel getirir…

Lutfi Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:

O verirse el getirir

O verirse sel getirir

O verirse yel getirir

Lutfi budur hakkın özü…

Erhan ÇAPRAZ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu