Doç. Dr. Erhan Çapraz

Hilâl göründü el-hamdu li’llâh!

Nasreddîn Hocamızın şu latîfesi malûmunuzdur: “Akşehir’de bir grup Müslümân, şehrin batısında bir tepeye çıkarak ufku izlemekte, hilâli gözlemektedirler. Nasreddîn Hoca yanlarına vararak onlara ne yaptıklarını, neye baktıklarını sorar. Akşehirliler şaşırarak, ‘Hocam nasıl bilmezsin, bugün şaban aynın son günü. Ramazan hilâlini gözlüyoruz. İşte bak, tam ufkun üstünde görünüyor’ derler. Hoca, ‘Bunca adam toplanmış da şu incecik kıl gibi aya mı bakıyorsunuz?’ deyince, Akşehirliler daha da şaşırmış olarak ‘Aşk olsun hocam, ayın birinci günü hilâl elbette incecik olur’ diye söylenirler. O yıllarda Hoca’nın sıkça gidip geldiği ve papazlarıyla ilmî, dinî tartışmalara girdiği Sivrihisar, henüz İslâm’a teşrîf etmemiştir. Bu yüzden hoca, Sivrihisarlılara hilâlin inceliğinin İslâm’ın inceliği olduğunu da göstermek istemiştir, elbette görmesini bilene! Zirâ kişinin hakîkattan nasîbi yoğ ise hakîkat göğün ortasında bir güneş gibi parıldasa da onu gör/e/mez! Hakîkatın müştâkı olanlarsa ufacık bir izden bile hakîkata vâsıl olurlar.

Sözlükte hilâl, ayın yeni doğduğu zaman ilk üç günlük yay şeklindeki durumu için kullanılmaktadır. Ahmet Hâşim’in “Bir köşesine ince bir hilâlin teressüm ettiği semâya daldık ve sustuk” dediği durumdur yâni. Hilâlin tırnağın dibindeki beyaz leke için de kullanılması belirleyiciliğini vücûdumuzda da göstermesi bakımından hayli dikkât çekicidir. Dîger yandan töreli gelenekte hilâlin tamâmen mecâzî bir karaktere bürünüp hakîkî rüyâlara da serpildiği görülmektedir: “Şeyh Edebâli’nin göğsünden hilâl şeklinde bir ay çıkar ve büyüyerek tam bedir hâlinde Osman’ın koynuna girer.” Ayrıca hilâl, “Hilâl-i ahdar: Yeşilay”, “Hilâl-i ahmer: Kızılay”, “Hilâl-i îd: Bayramda görülen ay”, “Hilâl-i savm: Ramazanda görülen ay” ve “Hilâl-ebrû: Kaşları hilâl biçiminde olan” gibi töreli kurum ve kavramlarla hayatımızı da sarıp sarmalar…

Peki, hilâli böylesine büyük bir hakîkat sembolü kılan nedir? Hilâl kelimesinin ebced değerinin harflerle “Allâh” lafzının ebced değerine eşit olmasından dolayı genellikle hilâlin Allâh’ı telmih ettiği kabul edilir. Hilâlin yıldızının ise “Muhammed” lafzının yazılışından elde edildiği kabûl edilir. Zirâ lafz da yıldız gibi beş köşelidir. Hilâl ve yıldızdan mürekkep bayrak ise kelime-i tevhîdin simgesidir. Bayrak ve sancaklarımızda kullandığımız kırmızı renk şehâdete; yeşil renk ise cennete işaret eder. Bu yüzden hilâl, asırlardır Müslümânların ve dahi Müslümânlığın sembolü olmuştur. Nitekim bugün de Cumhurbaşkanlığı forsumuzdaki hilâl, ümmeti aynı inanç üzre toplama özelliğini sürdürmektedir. Zirâ töresemboller, Allâh’ın izniyle kıyâmete kadar hükmünü icrâ edecektir.

Fâtihlerimiz, fethettikleri şehirlerin genellikle kutsal yapılarına mühürleri olarak hilâli yerleştirmişler; komutanlarımız, sancak ve tuğlarında onu taşımışlardır. Şâirlerimiz ise eserlerinde hilâli kullanmanın hakkını fazlasıyla vermişlerdir.  Bu yüzden bir töreli türkümüz, “Gel ey hilâl kaşlım etme bu cevri” diyerek sevgiliye yalvarmayla başlar.

Bâkî de bu hilâl kaşlı sevgilinin derdinden belinin bükülüşünü anlatırken aynı imajı kullanır:

“Yine bir kaşı hilâlin sitemi çerh gibi

Kaddimi kıldı kamer, tâkatimi eyledi çâk”

Yine büyük İslâm şâirimiz Fuzûlî, şu beytinde gökyüzü kadar geniş Dicle nehrinde yüzen kayıkları binlerce yeni doğmuş hilâle benzetir:

“Mâh-ı nevden Dicle’de gösterdi zevraklar misâl

Kim görüptür kim ola bir âsümânda bin hilâl”

Nasreddîn Hocamızın latîfesinde de görüldüğü üzere hilâlin kıymetli bir diğer cephesi ise vakit olarak rahmet ve mağfiret ayı ramazan-ı şerîfi işâret etmesidir. Kur’ân-ı Kerîm‘de insanlar için vakit ölçüsü olarak bildirilen hilâl, şu hadîs- şerîfte de görüleceği üzere haccın ve ramazan orucunun zamânını tâyin eder: “Hilâli görünce oruca başlayın. Onu tekrâr görünce bayram edin. Hilâl görülmezse onu takdîr edin (Hesaplayın veya otuza tamamlayın).” Hanefi mezhebinde hilâlin gözlenmesine (rü’yet-i hilâl) ayrı bir ehemmiyet verilmiştir. Bu yüzden söylenenlerin kesin bilgi hükmü kazanması için çok sayıda kişinin “Hilâli gördüm!” demesi şartı aranmıştır. Şimdi Nasreddîn Hoca latîfesindeki Akşehirlilerin hilâli görmek için tepeye çıkmalarının sebebi daha iyi anlaşılmaktadır.

Sözlerimizi iki cihân serveri Resûl-i Ekrem’in hilâli görünce tekbîr aldıktan sonra niyâzda bulunduğu ay duası ile noktalayalım:

“Allâhım! Şu yeni hilâli bize imân, İslâm, güvenlik, bereket ve esenlik içinde mübârek eyle. Ey hayır ve rüşd hilâli! Senin de bizim de Rabbimiz Allâh’tır, bize hayır ve uğur getir.”

Lutfi Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:

Hilâl ile doğdu İslâm

Savm u salât hacc u bayrâm

Hak’tan bize türlü inâm

Lutfi Baba gelir hemân…

Erhan ÇAPRAZ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu