Doç. Dr. Erhan Çapraz

Töresöz, yerli ve millî olmaz.

Sözlerin en kıymetlisinin, “töre”nin ve töresözlerin de asıl sahibi Cenab-ı Hak, aynı zamanda töreye de daima hayat bahşeden kitabında, “Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik” (Nahl, 89) buyuruyor. Yani temel töre kaynağımız Kur’ân’ın “bir rehber”, “bir rahmet kaynağı” ve “bir müjdeleyici” olarak aslında âdem oğlunun tüm söz ve fiillerini kuşatan ve kucaklayan bir kitab olduğunu bizzat Rabbimiz bize bildiriyor. Hâl böyle iken söz ve fiillerimize başka rehber ve kaynaklar aramak, beyhude bir çabadan öteye gitmez.

İsterseniz bu hususu, “Ne ekersen, onu biçersin” töresözü üzerinden ele alalım. Sözün mefhumu açıkça belli olduğu için ayrıca bir açıklamaya gerek duymuyorum. Fakat sözün mefhumuyla beraber aslına tam bir isabetle karşılık gelen sözlerin kaynağını Kur’ân’da açıkça görebiliyorum. Rabbimiz -zü’l-celâl ve’l-ikram- İsrâ suresinin 7. âyetinde, “İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz; kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz” buyurarak ve hatta Nisâ suresinin 123. âyetinde de bizzat “Kötülük yapan cezasını bulur” şeklinde bizi uyararak töresözümüzün de aslı ve esasını açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu, kitabımızın aynı zamanda bir “Emsâlü’l-Kur’ân” olduğunu, yani her türlü emsal ve hakikatın kendisinde mündemiç olduğu hususunda bizde ufacık bir şüphe bırakmaz.

Şimdi, söz konusu töresözün farklı diyalektlerde ve pek çok ülkedeki kullanımına bakalım:

Bizim geleneğimizde de çok iyi bilinen ve dahi hâlâ kullanılan “Men dakka dukka” bir Arapça töresözdür ve “Eden bulur” mânâsına gelmektedir. Çuvaşçada aynı töresöz, “Men akatan, savna vıratan”; Özbekçede “Nima eksangiz shuni o’rasiz”; İngilizcede “You reap what you sow”; Fransızcada “On récolte ce que l’on sème”; ‎Farsçada “An çe bekari, derow mi koni”; Rusçada “Çto poseyeş’ to i pojneş’” şeklinde ve hatta dikkat edilirse aynı karşılıktaki kalıp ve kelimelerle ifade edildiği görülür. Bu asla bir tesadüf olamaz! Bunu sadece bir kültür alışverişiyle izah etmek de mümkün değildir! Bu tek başına, aynı ortak gözlem ve düşüncenin bir sonucu da ol-a-maz! Dolayısıyla buradan yerli ve millî bir kıymet/hüküm/esas, hiç çı-ka-rı-la-maz!

Peki bundan ne çıkar?

Tüm âlemlerin Rabbi olan Cenab-ı Allâh’ın töresi çıkar. O’nun (C.C.) “Kün” (Ol!) emr-i ilahisi çıkar. Daha doğrusu tamamen bu emre bağlı doğan/doğmuş-ölen/ölmüş diller çıkar!

Elbette bu hakikatı çıkaramayanlar ve çıkarmaktan da imtina edenler topu daima taca atmada pek mâhirdirler (!).

Herhalde bu durum kıyamete dek de böylece sürüp gidecek… Bakınız tam bu hususta da Rabbimiz Ankebût suresinin 43. âyetinde ne buyuruyor:

Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz, ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz.”

Ben -Rabbime binlerce şükür- bunları düşünüp anladığım için çok seviniyorum. Fakat bunu düşünüp anlamayan kardeşlerim için de gerçekten çok üzülüyorum… Zaten Müslüman olmamız da bunu gerektirmiyor mu?

Selamet ve letafet ile kalınız efendim…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu