Doç. Dr. Erhan Çapraz

Töresözlerde (atasözleri) taş üzerine…

Taşın geçen yazımızda belirttiğimiz hakîkat alanına bağlı olarak töresöz dâiresinde vücûd bulduğu en zengin yapılar atasözleridir. Zirâ atasözleri, doğrudan hakîkat alanına bağlı binlerce yılllık irfân ve hikmet tecrübesini insânlığa aşılamakla mükellef görünmektedir.  Hadîs-rivâyet bağı içerisinde aslında doğrudan nebevî terbiyeye bağlı olduğu için de şifâhî an’anede müstesnâ bir yere mâliktir. Dolayısıyla şamanist terminolojide “atalar kültü” olarak tesmiye edilen hakîkatın esâsı, bu hadîs-rivâyet ağı içerisinde gerçek hakîkî bağlamına (context) da yerleşmiş bulunmaktadır. Kısacası, “töreli” şeklinde addedilen, kültüre âit tüm gelenek menkûlâtının bu ağın da içerisinde yer aldığı hakîkat alanı dâhilinde değerlendirilmesi elzemdir. Aksi takdirde sâdece pozitivist dâiredeki tedkîk ve değerlendirmenin yüz puana dönük (teşvik), beyhûde bir gayretten öte geçemeyeceği âşikârdır.

Örneğin, “Taştan yağ çıkar, ondan çıkmaz” töresözünü ele alacak olursak atasözü, insânın cimrilik ve hasîslikte ileri dereceye varmasını taştan yağ çıkarılması şeklinde fevka’l-beşer bir durumla izâha kalkışmıştır. Aynı anlayış, “Taşı sıksa suyunu çıkarır” töresözünde de vâriddir. Yâni burada bizim için pozitif bir bilimsel gerçeklikten ziyâde doğrudan Hakk’a ve hakîkata dönük bir erdemli toplumun esâsı kurgulanmaktadır. Dolayısıyla kurgunun gerçekliği, doğrudan hak ve hakîkatla nisbeti ölçüsünde bir ehemmiyet arz etmektedir. Bu hak ve hakîkatla irtibâtın tâlî bir unsûr görülerek maalesef tedkîklerde geçiştirilmesi veya gereksiz bir rükün görülerek en sona bırakılması tedkîkten asıl elde edilmesi çok lâzım gelen netîceyi ne yazık ki kadük bırakmaktadır. Husûsâ Türk kültürüyle meşgûl olanların bu husûsta hâlâ ısrârla direnmeleri ise büyük bir garâbettir. Neyseki töreli fikir mektebi, mes’eleyi asıl mecrâsına çekmek gâyesiyle, beşeriyete âit her türlü geleneğin hakîkatıyla meşgûliyeti kendisine şiâr edinmiştir.

Bu bağlamda, içerisinde taşın yer aldığı, “Meyveli ağacı taşlarlar”, “Mezâr taşı ile övünülmez”, “Sana taşla vurana sen aşla (ekmekle, pamukla) var (dokun)”, “Sermâyen bir yumurtaysa taşa çal”, ”Tabak sevdiği deriyi taştan taşa (yerden yere) çalar”, “Tarlanın taşlısı, kızın saçlısı, öküzün (ineğin) başlısı makbûldür”, “Tarlayı taşlı, kızı kardaşlı yerden al”, “Taşa çıkan keçinin ağaca çıkan oğlağı olur” ve “Yapı taşı yerde kalmaz” şeklindeki atasözlerine bakılacak olursa bunlarda taşın varoluşuna dâir hakîkatının doğrudan hikmet ve irfânla ilişkilendirildiği görülür. Bu durumda “atasöz”ün neden bir “töresöz”e dönüşmüş olduğunun hakîkatı da apaçık ortaya çıkmaktadır. Yâni her türlü sözden murâd esâsında Hakk’ın yaratma ve yaşatma ilkesinin icrâ ve ibdâsından ibârettir. Kur’ânî açıdan “kün” emriyle vücûd bulan ilke, törenin de binlerce yıldır mevcûdiyetini sağlamaktadır. Bu nazar-ı hakîkattan mahrûm kalanlar ise ele aldıkları mes’elenin sâdece sûretinde kalıp maalesef cevherine nüfûz edememektedirler!

Rabbimiz bizi, her türlü mes’eleye hakkıyla nüfûz edebilenlerden eylesin!

Hakla kalın, töreyle kalın efendim!

Lutfi Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:

Külttür deyip geçme tanı

O’dur veren sana ânı

Hak hakîkatın yanı

Töre olmuş Lutfi anla…

Erhan ÇAPRAZ

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Bir de ‘ Taşları Yemek Yasak’ demiş pîrîmiz …Üstadım, Taşı gediğine koymuşsunuz… Kaleminiz her dem ‘taş gibi’ kallâvi metinler kursun …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu