Filiz Toklu

DOMUZ SÜRÜSÜNE KİMLİK VERİLDİ

DOMUZ SÜRÜSÜNE KİMLİK VERİLDİ

Ülkemizin dağlarını mesken tutan domuz sürüsü, dağdan inmiş bağdakini kovuyor.

Bir hilal uğruna batan güneşlerin (şehitlerimizin) aydınlık Türkiye’sine karanlık gölge yapanlara; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı demek çok yanlıştır.
Kimlik üsluptur! Üslubu bozuk kimliksizlere asıl kimlikleri iade edilmelidir.

2012 yılında Türkiye’den CHP ile terör örgütü PKK’nın güdümündeki BDP’nin de katılımıyla Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Cape Town’da toplanan Sosyalist Enternasyonal’in sonuç bildirgesinde, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde bir kürdistan devleti kurulması gerektiği deklare edilir.
Metnin altında CHP adına toplantıya katılan Kemal Kılıçdaroğlu ile yardımcısı Umut Oran’ın da imzaları vardır.
Toprak bütünlüğümüzü hedef alan bu alçak girişim, elbette küresel ölçekli bir büyük yıkım ittifakının somut bir yansıması olarak başımıza açılacak olan belaların da habercisiydi.

Yaklaşık yarım asırdır gerek ülkemiz içinde gerekse de sınırlarımızın hemen dibinde oluşturulan bu bela, batılı devletler ve İran’ın da aktif destekleriyle adım adım ilerletilerek, bugün çok ciddi boyutta bir beka meselesini getirip önümüze bırakmıştır.

Boyutları itibariyle ciddidir; zira topraklarımız üzerinde bir yapay kürdistan devletinin kurulması isteği neredeyse tüm küresel güçlerin daha en başından itibaren meselenin içinde etkin biçimde yer almaları, bu terör oluşumuna her türlü lojistik desteği verip, onu Türkiye’nin başına bela etmiş olmaları ile konu, artık üniter yapımızı sarsıcı biçimde sıkıntıya sokacak tehlikeli bir noktaya doğru tırmandırılmıştır.

Hatta malum küresel masalarda öyle dehşet verici senaryolar hazırlanıyor ki, gelişmeleri arzu ettikleri istikamette ilerlettikleri takdirde son aşamada Türkleri Anadolu’dan tümüyle atmayı dahi planlıyorlar.

Emperyalist ülkelerin daha geçtiğimiz yüzyılın başlarında Sykes-Picot ve Wilson Prensipleri ile kurguladıkları Anadolu’nun taksim edilmesi fikri o kozmik masalardan asla kaldırılmadı.

Türkiye’yi kendilerince hizaya sokup, “terbiye” edecekleri ve böylece esaret altına alacakları hayallerini asla terketmediler.

Bugünlere elbette öyle bir anda dış güçlerin sadece temenni etmesi ile gelinmedi. Bu meşum planlara sonuca ulaştırabilmeleri için içimizdeki belli siyasi odak ve çevrelerin de devreye sokulması gerekiyordu.
Nitekim bu tasavvurlarını somutlaştıracak proje ortakları -yandaşları- ve taşeron yapılar bulmakta çok da zorlanmayacaklardı.

Siyasi partilerden, işbirlikçi medya gruplarından, çeşitli dernek ve vakıflardan ve bir kısım barolara kadar hemen her kesimden kendilerine hizmet edecek odakları gerek fonlayarak gerekse de çeşitli imtiyazlar vermek suretiyle ihanet çemberini alabildiğine büyüttüler.

Yapılan son yerel seçim sonuçlarının hemen ardından arka arkaya adeta bir düğmeye basılmışcasına bazı şehirlerde yaşamış olduklarımıza baktığımızda, ihanetin içinde yer alan bileşenlerin toplu haldeki fotoğrafı net olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

Birilerinin seçim sonuçlarından elde etmiş oldukları sonuçlarla kabaran iştahları, onları her türden ihanet tertibini daha da pervasızca sergileyebilmelerine fırsat vermiştir.
Onlara bu fırsatı sunmuş olan ana muhalefet partisi ise, gelinen durumdan hiç de rahatsız olmadığı gibi, giderek dozunu artırmakta olan küstahlıklara arka çıkmaktadır.

Terör örgütünün uzantısı olan partinin bazı şehirlerimizde adeta özerk yönetim gibi hareket etmelerinin önünü açan ise, yine ana muhalet partisinin evvelce ilan etmiş oldukları “Yerel Yönetim Özerklik Şartı” adlı belge olmuştur.

Devlete ait resmi bir kurum olan belediye hizmet binalarından Türk bayrağının kaldırılması, şehir ve cadde adlarının değiştirilmesi, İstiklâl Marşı’nın okunmaması, sözde yerel dildeki tabelalara vergi indirimi gibi daha birçok girişim doğrudan tek devlet olgusuna -üniter yapı- karşı birer saldırı mahiyetinde görülmelidir.

Türkiye’nin bölünmesi ve Anadolu’nun taksimi için yıllarca silahlı eylemler ile sonuç elde etmeye çalışan ama, bunu başaramayacağını gören terör örgütü, amacına bu ülkenin önemli bir kesimini temsil etmekte olan sözde Atatürkçü bir partinin aktif katkıları ile erişmek üzeredir.

Terör örgütüne verilen dış desteğin de sürecin bu aşamasında sözde demokratikleşme kriterleri gerekçesiyle daha da artacağını söylemeliyiz.

Türk devletinin hükmi varlığına ve toprakları üzerindeki egemenlik haklarına karşı kurulan abluka giderek daraltılmakta; istenilen tavizler artırılmaktadır.

Durum giderek Osmanlı Devleti’nin parçalanması sürecine benzer bir biçimde formüle edilerek tekerrür ettirilmek istenmektedir.

Kurulan sinsi tuzakların ve pusuların ne yazık ki henüz farkında olamayan geniş kitlelerin, ortaya çıkmakta olan bu yıkıcı girişimlere adeta basireti bağlanmışcasına sandığa gitmeyerek sessiz kalmış olmaları nedeniyle, yaşanacak olması kuvvetle muhtemel kaos ve kargaşa ortamının ikincil sorumluları olarak tarihe kaydedilecektir.

Devletimizin gücünden eminiz!
Kurulan tüm şer tuzakları bozacağına, kirli ittifak ürünü alçak planları paramparça edeceğine olan güvenimiz tamdır.
İç ve dış ihanet odakları ne yaparlarsa yapsınlar asla başaramayacaklar.
Hani ne diyorduk?
“Alemde şer, Oğuz’da er tükenmez!”
Hodri meydan!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu