Filiz Toklu

TARİH TEKERRÜR ETMEYECEK

TARİH TEKERRÜR ETMEYECEK

Darbelerden beslenerek siyasal varlığını devam ettirmeye çalışan bir zihniyetin temsilcileri tarihimizin hazin ve kahredici bir sayfasını tekerrür ettirmek istiyorlar.

Seçim sonuçlarının ardından yaşanan hadiselere baktığımızda hangi tarihi vakayı yinelemek istediklerini yaşanmakta olan hadiselerden pekala anlıyoruz.

Ortalığa saçılan sözlü ve fiili saldırıların, sonuçların resmi olarak ilan edilmesini dahi beklemeden ardı ardına sıralanması bu çevrelerin asıl niyetlerini apaçık ele vermiş bulunuyor.
Tekerrür ettirmek istedikleri ise şu: Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine benzer bir planı günümüze uyarlamak suretiyle, iktidarı meşum yollarla devirmek…

Bu hevesin aniden peyda olması da boşuna değildir. Çünkü, giderek derinleşen ve şiddetlenen küresel krizin tam da merkezinde mevcut iktidar yapısı ile duran bir Türkiye, krizi kendi çıkarlarına olacak şekilde aşmak isteyen emperyalist kitle önündeki siyasi ve askeri en güçlü engel olarak şekil almış bulunmaktadır.

31 Mart seçimlerini kazandığını sanmakta olan ve bu büyük emperyal saldırı planın içimizdeki uzantıları/aktörleri olan gafiller, kendilerine verilen görev dolayısıyla hemen düğmeye basarak, Türkiye’yi bir karmaşa ve iç savaş ortamına sürükleyip güçsüz düşürmeye çabalıdıkları gözümüzden kaçmamaktadır.

Ancak unuttukları bir şey var: Seçimi sayısal anlamda kazanmış olmaları, bu sonucu güçlü bir seçenek oldukları için değil; doğru yerde layıkı ile dik durması gereken iktidar çevresinin kibir gafletine düşmüş olmaları ile elde ettiklerini bilmelidirler.
Üstelik sadece onlar da değil…
Türkiye’nin geleceği üzerinde menfi hesap yapan küresel güç merkezlerinin dışında, bir yönüyle bu güç mevzilenmesine ilişkin denklemin içinde yer alan irili ufaklı tüm şer odaklarının da resmin bütününü görmesinde fayda var.

Bu milleti gaflet halinde yakaladıkları öngörüsüyle hareket edecek olanların, ders verelim derken, ders alacak konuma gelmelerini daha evvel aldıkları derslerden biliyoruz.

Öte yandan, şunu da not almaları gerekiyor:

Gazze, futbol ve seçim itirazları bahanesiyle “Gezi”de, 15 Temmuz’da alamadıkları sonucu sandıktan çıkan kararla cesaret bulup uygulamak isteyecekleri planları gün gibi ortadadır ve devletin ilgili organları da bu şer planların farkındadır.

Hiç kimsenin aklı ve gücü devletten üstün değildir. Siyasi rekabet ve çekişmelerin ucu vatana, devlete dokunursa, sizi sandıktan zaferle çıkaran bu halk bunun karşılığını misliyle iade eder. Bunun böylece olacağını 15 Temmuz’da yaşadınız ve gördünüz.

Sözde Gazze’ye destek mitinginde kadın polise hakaret ve küfür eden, üzerine ve yüzüne tüküren kişinin gezi provokatörü çıkmasına nedense hiç şaşırmadım.
Yediği Osmanlı tokadı ise, elemanın gıyabında devlet eliyle topyekün hepsine birden atılmıştır.

Keza, devleti zor durumda bırakacak provokatif girişimlere asla müsamaha gösterilmeyeceği yönündeki mesajı umarım ki, almış olsunlar.

Seçim sonrası kırmızıya bulanan haritanın asıl olarak kana bulanmak istendiği aşikârdır.
Belediyeleri almak yetmez, ülke yönetimini de ele geçirelim biçimindeki girişimler, mensup oldukları üst akıllar tarafından yönetilmektedir.

Sonuç olarak, mevzubahis bu sorunların ortaya çıkmasındaki diğer muhatapları geçen haftaki yazımda belirtmiş ve tüm bu musibet dolu hesapların yapılabilmesinin önünü açmış olmakla asıl vebalin iktidar partisinin kibir abidesi ve koltuk sevdalısı hanımları ve beyleri olduğunu ifade etmiştim.

Dua edelim, Allah içimizdeki ahmaklar, gafiller ve kibir abideleri sebebiyle bizi cezalandırmasın! Bunca saçmalığın başka bir açıklaması olamaz zaten…

Cumhurreisin üzerine bu kadar vebal ve sorumluluk yüklemeye hiçbirinizin hakkı yok.
Tayyip Erdoğan sonuna kadar dik durmuş ancak, ilkeleriyle yanında durması gerekenler bu dirayeti gösterememiştir.
Yerinde bir tabir olarak, baba parasıyla ailesinin başına musibet olan yüzkarası hayırsız evlatsınız.
Diğer yandan, bu süreçten çıkarmamız gereken daha başka sonuçlar da vardır. En başta da siyasi partilerin kurumsal varlıklarını yeni baştan düzenleyecek olan bir anayasa reformu…

Zira, demokratik ortamı milletin yüksek çıkarlarına aykırı faaliyetlerinin zemini olarak ele alan siyasal yaklaşımların örgütsel varlıkları hukuken sonlandırılmalıdır. Terörün mecliste imtiyaz sahibi olması bugün yaşananlara delildir.
Hatta, siyasi partiler dönemi bitmelidir diye de düşünmüyor değilim.

Kânûnî Sultan Süleyman’ın da ifade ettiği üzere;

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu