Gassalin Yıkamayacağı Ölüler
Burak ÇAKIRCA
Türkiye’nin en temel meselelerinden biri olan kültür sorununun bariz bir şekilde gerçek bir münakaşaya dönüşmesi gerektiğini hissettiren zamanlardan geçmekteyiz yine. Kültürün yarıştırılabilirliğinin nişanesi olarak işlev gören dijital platformlar konusuna TRT de uzak kalmamış ve bu özünde Türkiye’nin yıllara sâri yumuşak güç-kamu diplomasisi anlayışının mâkes bulmuş sureti olarak TABİİ ile kendini göstermiştir. Gelişen ve güçlenen Türkiye’nin nâkıs kalmaması gereken yerlerden biri de dijital platformlar olmuş ya da muktedir hale gelen iktidar güç tahkimi konusunda kültür fazını da tamamlama iradesini çağa uydurmuştur. İşin bizatihi yekûn ve doğru okuması ise fail olmadıkça maktul olmaktan kurtulmanın mümkün olmadığı hükmüne dayanır. Öyle ki bu hüküm, sonuna kadar desteklenmesi gereken, kültür konusunda maruz kaldıklarımızla cedelleşebilmenin yolunun kendi varlığımızın nişanelerini haykırmaktan geçtiği tespiti üzerine oturmaktadır. Ezcümle, kültürümüzün müstesna kudretini ışıldatabilmenin yolu çağın gereklerine uygun mecralar üretmeyi zorunlu kılmış ve bu bizi son kertede bakmaktan boynumuzun tutulduğu kültürlerden ve onların kolonize hedeflerinden kurtulmaya yardımcı olmuştur.
Gassal, dizi yayınlanana dek ölümle işi olmayanın pek bilmediği bir varlıktı. Ancak dizi dillerden düşmeyen ölümün soğukluğunu yaşayanın hikayesi ile gerçekliğin tam da merkezine oturdu. Senaristin küçük bir kelime oyunu değil gassalimizin adının Baki oluşu. Onun dizi boyunca hayatın mutluluk mefhumuna dair beyanatlarının gerçekliğidir baki olan. Hayatın ölümlülüğüdür… Ölümün bir başlangıç ve ebediyet oluşudur. Baki olan, gerçekliğin merkezidir. Gerçeklik ise hayatın bitmez zorluğudur. Kalabalıklar içinde yalnız kalmanın ağırlığı, iyilik yapanın daim iyilikle karşılaşmadığı ve mutluluk denen sorunun insan tekinin yalnız kendine ve kendindeki iyiliğe güvenmesiyle çözümlenebilir olduğudur. Hülasa, Gassal dizisi çok iyi iştir. Hem sinematografik açıdan hem de muhtevasıyla insana dair güzel bir iştir. Daha iyisi olamaz mıydı sorusunu sormak ve hataların varlığına işaret etmek bu yazının konusu değildir. Zira bu kendini kolonize etmenin ve özgüvensizliğin bir tecessümüdür. Olanı geliştirmek başka bir şeydir amma olanda kusur bulmaya çalışmak becerememekle eş değer bir durumu ifade eder küresel kültür emperyalizmi düzleminde.
Gassal bunca ses getiren, Ahmet Kural’ın ifadesiyle herkesin kendinden bir şey bulduğu bir denizken, Türkiye’de kıymeti kendinden makbul bile sayılamayacak ve kendini kültürlü sanan müptezeller, sırf ağızlarının kokusu azalmasın ve köleleştirildiklerince arpalıkları kesilmesin diye eleştiri bile sayılamayacak sebepsizlikle zırvalayıp duruyorlar. Kendine sol ya da liberal, diziye de dindar veya muhafazakâr, ama özü itibariyle mutaassıp bir kisve giydirenler, unutmadıkları ezberlerini tekrardan çekinmemişlerdir. Dizinin neresi taassup etmektedir diye sorulsa anlama melekesinden yoksun bilgi fakirleri açıklamaya dair tek bir cümle dahi kuramazlarken, dizinin ne yapımcısının ne de oyuncusunun muhafaza etmeye dair bir tavra sahip olmamasına rağmen, Türkiye’de kültürel iktidarın sahiplerinin isimlendirmeleri ile yine becerememiş olan dindarlardır, muhafazakarlardır, mütedeyyinlerdir. Beğenmek zorunda olduklarını kastetmiyorum. Neyi beğenmemeleri gerektiğinin bal gibi farkında olarak, aslında din ile özdeşleşen bir kavram ya da muhteva ile ortaya çıkan bir varlık sahası onların asıl sorunsalıdır. Bizatihi bu ülkenin sahibi olan unsurların halk etme gücüne kavuşabilme ihtimalleridir uykularını kaçıran. Yoksa beğenmedikleri dizinin senaryosu ya da oyuncusu, müziği değildir.
Kültürel iktidar meselesi Türkiye’nin çözmesi gereken bir egemenlik sorunudur. Kendini, özünü, varlığını reddederek Türkiye bir adım yol alamamıştır ancak kopya ile ortaya çıkan ve tadımlık tatlar bırakan ürünlere maruz kalmıştır. Bu ülkenin gerçeklerinden kopuk yaşayarak, aslında lümpenliği asrilik olarak satan kültürün kokuşmuş sokaklarında yürümek, konformizmin en sarih örnek ve sebebine temel teşkil etmektedir. Ve dahi bu ülkenin değerlerini öne çıkararak yapılan bir eser üzerinden bile, kültürün sahibi olanlarından onu izleyenlerin zulme katlandıkları gibi düşüncenin varlığı tamamen telin edilmeli, lügatlerden silinmelidir. Özetle bu ülkede yaşayıp da kendisine düşman olanların varlığı gerçektir, Gassal dizisi tartışmalarında kendini yeniden aşikare göstermiştir ve didişilmesi gerekenler olarak yörüngeyi oluşturmaktadır. Hatırlatılması gereken şudur: Türkiye’de yaşıyoruz ve bu ülkede hayatımız sonlanacak. Gassalin yıkamayacağı ölüler Türkiye’nin kültürel iktidar sorununun adıdır ve yıkanıp, edeplice kefenlenerek başlangıçlara uğurlanacak nesillerin sorumluluğu herkesin boynunun borcudur.
Dr. Öğr. Üyesi Burak ÇAKIRCA
Bursa Teknik Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü