Farkında mısın Öğretmenim?
Öğretmenliğimin ilk yıllarıydı. İhtiyaca binaen, bir lisede edebiyat derslerine giriyordum. O gün dersinde olduğum sınıf, okulun diğer sınıflara nispeten biraz hareketli bir sınıfıydı. Bir öğrencimi birkaç defa uyarmama rağmen arkadaşlarını rahatsız etmeye devam ediyordu.
Baktım ders işleyemiyorum, ona dışarı çıkmasını ve idareye gitmesini söyledim. Çocuk, hemen tavır değiştirip özür dilemeye başladı ama ben bir kere karar vermiştim. İlk yıllar, acemilik, gençlik, hurafe bilgiler… Bir kere sözümden dönersem, sınıf yönetimi konusunda zafiyet doğacağını düşünmüştüm o vakitler. Özür dilemelerine, hatta yalvarmalarına rağmen onu dışarı çıkardım.
Normalde mesleğe başladığım ilk günden beri öğrencilerimle ilişkilerimin samimi ve sevgiye dayalı olmasına özellikle dikkat ederim. Nedense o gün haklı olsam bile, gereğinden fazla katı davranmıştım. Bunu, çocuk sınıftan çıkıp gittikten sonra anladım.
Aslında kendilerini rahatsız etmesine rağmen, aldığı bu ceza sebebiyle arkadaşlarının da yüzünün düştüğünü, bana karşı bakışlarının değiştiğini fark ettim. Çocuğun davranışlarından veya ona yaptıklarımdan ziyade, benden böyle bir şey beklemiyorlardı muhtemelen. Kim bilir belki de hayal kırıklığına uğramışlardı.
Nitekim o günden sonra bir daha o sınıfta istediğim samimi ortamı yakalayamadım. O çocuk hep donuk baktı. Sonradan düşündüm, keşke arada bir arkadaşlarını rahatsız etseydi de donuk bakmasaydı ve sınıf ortamında samimiyet devam etseydi.
Aradan birkaç yıl geçti. O çocuklar mezun olmuşlardı. Bir gün, ilçedeki devlet hastanesinde bir işim oldu. Doktora göründükten sonra, hastanenin idari bölümünde bazı evrakları imzalatmam gerektiğini söylediler. İdari bölüme geçince gideceğim yeri görmek için sağa sola bakınmaya başlamıştım ki birinin bana doğru gelmeye başladığını gördüm. Hızla gelip elimi öptü ve hocam hayırdır burada ne işiniz var, size nasıl yardımcı olabilirim, dedi. İşte asıl o zaman çok daha fazla utandım. Bu kişi, işte o çocuktu, hastanede memur olarak işe girmişti. Ben onu ona katı davranmış olsam da o bana saygıda kusur etmiyordu. Israr edince odasında bir çay içtik. Ben dayanamadım ve o günü hatırlattım. Sorun değil hocam, siz doğrusunu yaptınız. Ben o olaydan sonra kendime çekip düzen verdim. Nezaketine teşekkür ettim. Anladım ki bir öğretmen elindeki çocuğun, bu ülkenin geleceği olduğunu bilmeli ve ona göre davranmalıydı.
***
Öğrenme güçlüğü olan bir öğrencimiz vardı. Çok gayretli, saygılı, düzenli bir kızdı. Herkesin bir iki defa okuyarak anladığını, belki o, on defa okuyarak anlayabiliyordu. Kendisi de bunun farkındaydı ve asla pes etmiyordu. Herkesin on katı çalışıyor ve sınıf ortalamasına uygun notlar almayı başarıyordu. Gerek aile ortamı gerekse arkadaş ortamında onun bir yerlere gelmesinin zor olduğu ima edildiğinden kızcağız çok üzülüyordu.
Bir gün bana getirdiği bir soruyu çözdükten sonra kendisine, kızım senin başaracağına ve güzel bir meslek sahibi olacağına inanıyorum, dedim. Elindeki kitabı göğsüne bastırıp bana baktı ve gözleri nemlendi. Biliyor musunuz hocam, bunu bana söyleyen ilk insan sizsiniz. Çok çalışıyorum ama kendimi kimseye beğendiremiyorum, ailem dâhil, dedi. Mutlu bir şekilde koşarak oradan ayrıldı.
Aradan yıllar geçti. Bir başka ilde görevime devam ediyordum. Bir gün sosyal medyadan bir hanımefendinin bana mesaj yazdığını ve telefon numaramı istediğini gördüm. Birkaç gün cevap yazmadım. Sonra, kendisinin benim eski bir öğrencim olduğunu ve benimle görüşmek istediğini yazınca numaramı verdim. Hemen aradı. İlk başta hatırlayamadım, sonra olayları anlatınca hatırladım. Hemşire olarak göreve başladığını, ataması yapılınca ilk iş olarak beni aramak istediğini söyledi. Sonraki sözleri hâlâ kulağımda: Hocam, çevremin etkisiyle neredeyse ben de vazgeçecektim çalışmaktan. Zaten iyice yorulmuş ve bunalmıştım. Siz o gün bana başarabileceğimi söyleyince çok mutlu oldum ve dört elle derslerime sarıldım. İnsana güvenen ve ona değer veren birilerinin olması insana olağanüstü güç katıyor. Teşekkür ederim hocam. Anladım ki bir öğretmen sadece bilgi aktaran bir makine değildir. Aynı zamanda yürekteki umut ve gözlerdeki ışıltıdır.
***
Bir ortaokula tayinle gelmiştim ve göreve başlayalı yaklaşık bir ay olmuştu. Bir pazartesi sabahı, dersimin başlamasına az bir zaman kala, öğretmenler odasında ders ile ilgili hazırlık yaparken, 6.sınıfta olan bir kız öğrencimizin, elinde tuttuğu sıkmayı titreyerek bana doğru uzattığını fark ettim. Saçı başı dağınık, elleri toz toprak içindeydi. Gülümseyerek ve teşekkür ederek aldım; sıkmadan bir ısırık kopardıktan sonra çay almak üzere çay ocağına yöneldim. O kızımızın, yanındaki arkadaşına heyecanla; öğretmen verdiğim sıkmayı aldı, hem de yedi, diye anlattığını fark ettim. O an bir daha anladım ki, bir öğretmenin her hareketi, her sözü hatta her bakışı çok önemli ve değerlidir. Bu da omzumda nasıl bir yük ve nasıl bir sorumluluk olduğunu bir daha hatırlattı. Aradan yıllar geçti, o kızcağız hâlâ bana önemli günlerde mesajlar yazmaya, telefonlar açmaya devam ediyor.
***
Bu hatıraları yazdığım şu anda kendi kendime ve benim gibi öğretmen arkadaşlarıma ama özellikle mesleğe yeni başlayan öğretmen arkadaşlarıma şunu diyesim var: Farkında mısın öğretmenim, senin her sözün, her davranışın, her bakışın çok önemli. Gelecek senin ellerinde şekillenecek. Önümüzdeki on/yirmi/otuz yılda nasıl bir ülke hayal ediyorsun?
Yorum Bırakın