Uçan Kuşları da Vurur mu Siyonistler?
Ölelim be hep beraber!
İnsan her türlü konforuna rağmen yaşamaktan sıkılır mı? Bunalır mı?
Bunaldık be usta! Sıkıldık da!
Ölelim, ölümün güdümüne girelim.
Son nefesimizi vermedik de ne oldu? Ne farkımız var ki son nefesini verenlerden?
Onlar kabirde biz kibirde yaşayıp gidiyoruz.
Hem kibir deryasında yaşıyoruz hem elimizden bir şey gelmiyor hem de nefes alıp veriyoruz…
Hem hiçbir şey yapmayana akıl verecek kadar kendimize güç atfediyoruz hem hiçbir şey yapmadı diyenden daha fazla hiçbir şey yapmıyoruz.
Ölelim, ölümün güdümüne girelim.
Ölünce üzerimize farz olan her şey düşer…
Öğle ile ikindi arasında ölürsek kılamadığımız öğle namazından mesul değiliz mesela…
Gazze’nin bundan sonraki durumundan da mesul olmayız.
Bundan önce parçalanan bebeklerin ahıyla nasıl çıkarız huzura bilmem.
Bundan sonrakilerden kurtuluruz bari.
Bir kuşun kanadına mektup bağlayalım ölmeden önce… Gönderelim Gazze’ye…
Postacıları vururlar, postaya veremeyiz mektubu diyeceğim de…
Gazze’nin üstünde kuş uçar mı be usta?
Hangi kuş fosfor bombasının atıldığı yerlerin göğünde uçar ki?
Göçmek nedir bilmeyen kuşların bile göçmen olduğu o hazin coğrafyada kuş ne gezer ki?
Kuşları da vurdular be usta!
Bebeklerin elindeki oyuncak kuşları da vurdular, vurup parçaladılar, bebeklerden sonra oyuncakları da öldü…
Yalnızca cennete uçan kuşları vurmaya güçleri yetmedi Siyonist kâfirlerin!
Onları vurabilecek teknolojiyi icat edemediler.
Etselerdi emin olun cennete uçan kuşları da vururlardı onlar.
Dünyanın en zalim milleti payesini kimseye kaptırmadılar.
En kâfir milletti onlar, hâlâ da öyledirler.
Kuşları vurdular be usta!
Kim götürecek Gazze’ye bu mektubu…
Sevgili bebek;
Can verirken avucunun içinde hınçla, öfkeyle, nefretle, kinle sıktığın Filistin toprağının taşı olmayı çok isterdim…
Arz ederim!
Mustafa Süs