Kimsenin Cennet’i Yok
Dünyalı mıyız?
Sâhi, biz nereliyiz?
Hepimizin mâlumu, büyüklerimiz nereli ise biz de oralı olduğumuzu söyleriz.
Tanışma faslının vazgeçilmez sorusudur:
Nerelisin?
Soy kütüğümüzü çok daha geriye bağlayalım mı?
Hz. Âdem’den geldiğimize göre ve Âdem (a.s.) Cennet’ten çıkarıldığına göre, Cennet’le bir bağımız olabilir. Mâmâfih Cennet’e tekrar gitmemiz kolay değil, elbette zor da değil.
Kimsenin kendine mahsus Cennet’i yok. Cennet Allah’ın mülkü.
İslâm dinine giren ve kulluğun şartlarını yerine getiren her insan, Allah’ın; iman eden ve sâlih amel işleyen kulları için hazırladığı, sonsuz mükâfat yeri olan Cennet’e gidebilir.
Neden bu konuyu seçtim?
Hakkını teslim etmek gerekirse; sosyal medyada gördüğüm aşağıdaki yazı benim yazımın ilhâmı ve konusu oldu:
“KİMSENİN CENNETİ YOK!
İnsanlar seni beğense ne olur beğenmese ne olur?
Kimsenin cenneti yok ki,
seni cennetine koysun!
SEN CENNET’İN SÂHİBİNE BAK.”
Emek verenleri kutlamak gerekir. Güzel bir tebliğ yazısı sunmuşlar.
İnsan evvelemirde; Allah’a iman etmeli, Hazret-i Muhammed’e tâbi olup Kur’an ve sünnete riayet etmelidir.
Elbette insanlara da güvenmeliyiz.
İnsan insanın aynası, rehberi olmalıdır. Lakin, bu söylendiği kadar kolay bir uygulama değildir. Kimi rehber seçeceğimiz, ne kadar güveneceğimiz, hangi şartlarda itimat edeceğimiz hususları iyi tetkik edilmelidir.
Derler ki: “İnsan ile insan arasında fark vardır, bir demirden hem nal yaparlar hem kılıç.“
“İnsan insanın şeytanıdır.“
Bu söz maalesef hayatın acı gerçeğidir. Dost, arkadaş ve rehber seçiminde ölçülü ve dikkatli olunmalıdır.
İnsan insandan vazgeçemez. Kardeşlik, komşuluk, iş ve vatandaşlık ilişkileri insanları birbirine bağlar.
“Mümin müminin aynasıdır.” Hadis-i Şerif’i hatırdan uzak tutulmaması gerekir.
Tanımadığımız veya işin ehli olmayan insanlar bir şey söylediklerinde, bir haber getirdiklerinde, söylenene hemen inanmamalı, konuyu araştırmalı, ehline sormalıyız.
Yine de, insanın çiğ süt emmesi, nefis sâhibi olması gibi beşeri zaaflar her zaman için karşımıza çıkabilir.
Aldanmamak için bize söylenenleri teyid etmeden önce iyi araştırıp, kimin söylediğini, niçin söylediğini düşünüp, sözün doğruluğunu, inancımıza uygunluğunu tetkik etmeliyiz. Ülkemizde ve dünyada gelişen olaylar böyle bir hassasiyeti zarûrî kılmaktadır. Unutmayalım ki, Allah’ın buyruğu da bu şekildedir. (Bkz. Hucurât Suresi, 6).
Deme ki, olmaz!
Kimsenin ipi ile sakın kuyuya inme!
El gider, ya ip kopar, ya ele iner inme.
Dini konularda İslâm âlimlerine, işin ehli hocalarımıza elbette güveneceğiz ve onları seveceğiz. Bunda şaşma olmaz, olmamalı da!
Söylediğimiz; öğrenmek için bizim de özel gayret göstermemiz gerektiği husûsudur. Emeğimizle kazandığımız veya bize ikram edilen yiyecekleri, kendimiz çiğneyip yuttuğumuza göre; sorduğumuz, öğrendiğimiz bilgileri de araştırmadan, düşünmeden gönlümüze ve zihnimize yerleştirmemeliyiz. Öğrenme böyle olur.
Bir manzum töresözü ne güzel demiş:
“Rehbersiz gidilmez yollar dolaşık,
Karanlık yollarda gerekir ışık.
Aklına güvenme ey koca âşık!
İnsan beşer elbet şaşar demişler.“
Rehber dediğin hedefe götürmeli, yarı yolda bırakmamalı, çamura, bataklığa, ateşe, uçuruma düşürmemelidir.
Gayrıihtiyari insanın aklına; şu töresöz geliyor:
“İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur.”
Güneşe aya yıldıza güvenme biri doğarken biri batar; ya görünür ya kaybolur. Güveneceksen Allah’a güven. O, Hayy ve Bâkî’dir. Din gününün sâhibidir.
Cennetin yolu Allah’ın ipine sarılmakla bulunur.
”Hep birlikte Allahın ipine (Kur’an’a ve İslâm’a) sımsıkı yapışın, bölünüp parçalanmayın…” (Âli İmrân, 103).
Hz. Muhammed; Kuran’ı Kerîm’i,
“Allah’ın Gökyüzünden yeryüzüne sarkıtılmış ipidir.” diye tarif etmiştir.
Zenginliği, sosyal statüyü, makamı ve şöhreti görünce değer yargılarını, İslâmî kuralları unutanlar iyi bilmeli ki:
Gittiğiniz yolun Cennet’i yok.
Ey halkına zulmeden yöneticiler!
Ey zulme rıza gösteren zâlimler!
Gittiğiniz yolun Cennet’i yok.
Ey mazlumları katledenler, evlerini başlarına yıkanlar, onları yerlerinden yurtlarından atanlar; unutmayın!
Cehennem sizi bekliyor.
Sosyal hayatta, ticârette, beşeri ilişkilerde haksız menfaat elde etmek; her alanda, her şartta men edilmiştir.
Bunun oyun veya spor müsâbakası olması bu ahlâkî kuralı değiştirmez. Peygamberimiz, şaka bile olsa yalan söylemeyi yasaklamıştır.
Şu söz ne güzeldir:
“Hile oyunu kazansa da kaderi değiştirmez.”
Hile yapan, aldatan, hak yiyen günahı ile, zulmü ile baş başa kalır.
Oysa bilseler..!
Doğruluk, hep kazandırır.
Sâdi-yi Şîrâzî, bu hakikati çok veciz bir ifâde ile şöyle dile getirmiş:
“Ben doğru yolda kaybolan hiç kimse görmedim.”
Ey ahdine sadâkat etmeyenler!
Gittiğiniz yol Cennet’e çıkmaz.
Spor diyelim mi?
Branşına göre spor karşılaşmaları çift karşılaşmalı, raund sayısı, set sayısı ve maç sayısı gibi belli kurallar ihtivâ eder. Buna göre şampiyonlar, derece alanlar, ligden düşenler belli olur.
Dünya hayatımız da böyledir ve çift devreli bir hayatı var insanın.
Dünya hayâtı, âhiret hayâtı.
Her nefs bu hakikatı yaşayacak. Kimin kul olacağı, kimin kül olacağı âhirette belli olacak. Gerçek şampiyon orada ortaya çıkacak.
Adâletsiz ve hileli başarının rahmeti, bereketi olmaz. Bu yol insanı Cennet’e götürmez.
Sporla hayat gerçeğini karşılaştırmaya devam edelim.
Dünyada aldığımız puanlar, kazandığımız, kaybettiğimiz karşılaşmaların gizli kayıtlarını orada göreceğiz. ”VAR konuşmaları” orada yüzümüze okunacak. Yapılan hileler, görmemezlikten gelinen kasıtlı hareketler orada tekrar seyrettirilecek.
Allah’ın kameralarında “kör nokta”, çekim hataları, gri hareketler hiç olmayacak. Her şey şüpheye mahal bırakmayacak derecede net gösterilecek.
Demem o ki:
İlme sarıl, oku, öğren, hür düşün. Bilim insanlarından, liyâkatlı kimselerden faydalan.
Doğruluktan, adâletten ayrılma.
Hileli ve sahte başarıların Cennet’i yok.
Zulüm ve haksızlığın Cennet’i yok.
İnkârın, şanın ve şöhretin getirdiği kibirin Cennet’i yok.
Kimsenin Cennet’i yok ki, peşine takılıp sen de gidesin.
Cennet’in mülkü Allah’ındır. Allah’a tâbi olanların, İslâm’a gönül verenlerin Cennet umudu var.
Bilene sor, âlimlerden, âriflerden feyz al. Allah ve Resûl’u rehberin, Kur’an ve sünnet ışığın, nûrun sonsuz kaynağın olsun.
Mustafa Arslanoğlu