Sevgiyi Helâlleştirmek
Sevgiyi helâlleştirmek veya helâlinden sevmek!
Hiç düşündük mü bu konuyu?
Sevgiyi biz icat etmedik. Tesâdüfen de sevgi sâhibi olmadık, yerde de bulmadık. İyi ve kötü duygularımız, bedenimiz ve cümle uzuvlarımız, kâinatın her zerresi bize emânet.
Kimden? Âlemlerin Rabbinden.
Bu güzel duygularımızı, Güzelin rızâsına uygun sarf etmek; kötü duygularımızı yedieminimizde tutup, zararını bertaraf etmek üzerimize vazifedir.
Dağda bayırda biten, insan eliyle meydana getirilen her türlü sebze, bitki ve ağaç, insan dâhil, kainattaki canlı cansız her şey özü itibarıyla “hüdâyî-nâbit”tir. Bir başka ifadeyle sünnetullah gereğidir.( Allah’ın kânunu ). Hüdâ-i nâbit kavramını sadece kendi kendine biten ve yetişen bitki ve ağaçlar için kullanmak eksik bir tanımdır.
Madem sevgi duygumuz var helalinden sevelim. Leyla gibi sev, Mecnun gibi sev. Sevgin için gerekiyorsa dağları mekan eyle, Ferhat gibi ol sözüm yok. Ama ne yaparsan yap, nasıl seversen sev yeterki helâlinden sev.
Sadâkat et sevgine, vefâkâr ol; sözüne, ahdine, aşkına, dostuna, ortağına, hâsılıkelam sevgine samimi ol, sevginin sâhibini unutma.
Hak etmeyeni sevmek sevgiye ihânettir.
Nefsi aradan çıkarmalı, sevmeyi de nefret etmeyi de Allah rızası için yapmalıyız.
Kuran’ı Kerim’deki bu âyet sevmenin doğrusunu ve yanlışını gösteriyor:
“İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler…” [ Bakara, 165 ].
Sevgiye sevgili olan ebedî aşk yolunu bulmuş demektir. Canlı bir varlıktan insanlığa terfi etmek sevgi ve merhamet ile mümkündür. Çünkü sevgi cefâya da vefâya da yârenlik eder.
Sevgi dili öylesine evrensel ki, yalnız insanlar değil hayvanlar ve bitkiler de o dilden anlar.
Sevgi rahmânî ve rabbânî bir duygudur. Şehitlik, sâhip olunan îmânın ve sevginin ölümsüz mükâfatıdır.
Çileli sevdâların izi silinmez,
Öyle âşıklar var ki, yanar bilinmez.
Mecâzi yanmalar maddi ve mânevi olarak insanın terakkisine yol olduğu gibi, aynı zamanda gönül gözünü de açan anahtardır.
Sev, sevince hayâlin güle döner,
Yan, yanınca melâlin küle döner.
Huzur ve dostluk sevginin eseridir. Çünkü sevgi sadâkattır, vefâdır. Bazan ezâya ve cefâya hâlimi bilen, gönlümü gören böyle takdir etmiş diyerek boyun eğmektir.
Takdir-i ilâhiye boyun eğmek, derdine derman aramaya mâni değildir. Zirâ derman da rahmet sâhibinin takdiri ve mükâfatıdır.
Hazret-i Muhammed’in şu sözü ne güzel bir dâvet, ne güzel bir nasihattır:
—“Biriniz kardeşini (dostunu) seviyorsa, ona sevdiğini haber versin.”
Sevgi duygusunu öyle yaşamalıyız ki, insanlar, hayvanlar ve bitkiler bunu hissetmeli, bu ulvi duyguyu cümle canlılarla paylaşmalıyız.
Yunus Emre ne güzel söyler;
“Ben gelmedim dâvi (kavga) için, benim işim sevi (sevgi) için;
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”
Her nimetin bir şükrü bir sorumluluğu vardır. Sâhip olduğumuz güzelliklerin kendi cinsinden zekâtını ödememiz gerekir.
Sevgi selâmdır, barıştır, kardeşliktir, muhabbettir.
Yunus Emre; “Hakkı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir.” diyor.
Sevgi medeniyettir, kültürdür, ahlaktır, görgüdür, nezâkettir.
Sevgi paylaşmayı bilmektir, sevgi gönüllere girmektir. Unutmayalım ki âlem sevginin eseridir.
Sevgiyi ve cümle nimeti helalleştirme hususunda gelin birlikte Mevlânâ’ya kulak verelim.
— “Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir ki, bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye fedâ edilmedikten sonra.”
Dünya malının, dünyevi nimetlerin bizi hayırdan ayırmaması gerekir. Nefs elinden, hırs elinden kendimizi âzat edebilmeliyiz.
Kem duygularımızı, iyi duygularımızla, sevgiyle, iyilikle yenmesini bilmeliyiz. Bu yolun güzergâhını Mevlânâ hazretleri şöyle çizmiş:
—“Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol.
— “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
— “Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
— “Hiddet ve asâbiyette ölü gibi ol.
— “Tevâzu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
— “Hoşgörülükte deniz gibi ol.
— “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”
Zaman yalnızca karanlıktan ibâret değildir. Hayatı sev, ümitvar ol, güneş elbette senin pencerene doğacaktır. Gönlün açık olsun, perden açık olsun, azmin ve inancın olsun.
Ümitsiz olursan ne doğan güneşin, ne de yanan ateşin ışığı seni aydınlatır.
Mevlânâ diyor ki:
“Kapı ardına kadar açıkken neden hapishanede kalırsın?”
Unutma! Nimeti hayra kullanmak, nimetin sahibine şükür, bahtına gelen kısmeti helalleştirmektir.
Mustafa Arslanoğlu