YALNIZKEN YALNIZ MIYIZ
Yalnızlık soğuk bir kelime. İster şömine karşısında, ister gürül gürül yanan sobanın yanında oturunuz ısınamazsınız bir türlü. Zordur yalnızlığın girdabından kurtulmak, zordur yalnızlıktan sıyrılıp yol bulmak.
Tek başına olmak yalnız kalmaktır ama yalnızlık farklı bir şey, yalnızlık kimsesiz kalmaktır. Yalnızlık kendinden bile uzak olmaktır.
Peki! İnsan kimsesiz mi? Yalnız kalınca kimsesiz mi oluyoruz?
Konumuzun ana temasını sizlere takdim etmek istiyorum: “Bir insan kendini yalnızlığa mahkûm etmedikçe yalnız değildir.”
Şâirler, yazarlar çokça yalnızlık konusuna değinmişlerdir.
“Yalnızlık soğuk bir kelime korkulu rüyâ
Genci, ihtiyarı herkesin korkusu bu ya
Yaradan çift yaratmış insan insana mahpus
Âdem Havva’sız neylesin yalnızlık çileli husus.”
Yalnızlığın endişesini üzerimizden bir atalım, zirâ yalnızlık sadece insana mahsus değildir. Hayvanlar, ağaçlar, binalar ve eşyalar da yalnız kalabiliyor.
Yalnızlık filminin evvelâ bu tarafını ele alalım, daha sonra insanın yalnızlığını etraflıca dile getiririz.
Deniz fenerinin ya da sokak lambasının yalnızlığını hiç düşündünüz düşündünüz mü? Doğru oturup doğru konuşalım, ben sokak lambasının, deniz fenerinin yalnızlığını düşündüm.
Bir hâtıramı sizinle paylaşmak isterim. Seneler önce bir gece yarısı uyanınca, gecenin sessizliği ile gönlümü mest etmek, gök yüzü ile baş başa kalmak için balkona çıkmıştım. Sokak lambasının bir başına etrafı aydınlattığını görünce duygulandım, gecenin sessizliğinde onun yalnızlığını hissettim. Gözlerim gökyüzünden bir yıldız gibi sokak lambasına kaydı. Bu duygu içerisinde; “Sokak Lambası” ismini verdiğim bir şiir yazdım.
Bana kalırsa deniz feneri de bir şiiri hak ediyor. İtiraf edeyim, deniz fenerinin yanına hiç gitmedim ama bu vesileyle ziyâret etme kararlılığımı zihnime kazıdım. Kısmet olursa deniz feneriyle selamlaşır, sohbet ederiz.
İnsan kendini tanısa yalnızlıktan korkmaz. İnsan yalnızken yalnız değildir aslında.
Farkında mısınız? İnsanı doğrudan yalnızlıkla yüz yüze getirmeden, o ağır yükü yüreğine yüklemeden farklı detaylardan bahsediyorum. Bahsediyorum ki yükü hafiflesin.
Yukarıdaki şiirimde yalnızlık için; “Korkulu rüyâ” ifadesini kullanmıştım. Korkulu derken “korkuluk” aklıma geldi. Neticede o da bağda, bahçede tarlada yaban hayvanları ürüne zarar vermesin diye yalnız başına nöbet tutuyor; üstelik çok zaman insan kılığında bunu yapıyor. Onun için kıymetini bilmek lazım.
Biz tekrar deniz fenerine geri dönelim. Deniz feneri gemicilikte çok önemli bir görev ifâ ediyor. Denizcileri tehlikelerden koruyan onlara yol gösteren vefâkâr yârenleridir.
Seyrüsefer yapan kaptanlardan bir selam almak onların en tabii hakkıdır. Deniz feneri denizciler ve insanlar arasında çok meşhurdur. Hatta İskenderiye deniz feneri dünyanın yedi harikasından biridir. Bu fener Milat’tan önce 280 yılında inşâ edilmiştir.
Şimdi hep birlikte insanın yalnızlığı hususuna gelelim.
Ey yalnızlık endişesiyle kıvranan insan!
Yalnız olmadığını yalnızken daha iyi anlamaya çalış. Çok zaman tefekkürün yakıtı yalnızlıktır. Düşün; şah damarından daha yakın olan var sana. Seni yaratan, hiç seni unutur mu? “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf Sûresi 16. âyet)
Yalnız kalan insan, leyleğin yuvadan attığı yavru gibi hissetmemeli kendini. Kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi vardır. Yûnus (as)’ı sıkıntıdan, İbrâhim (as)’ı ateşten kurtaran senin de dertlerine derman olur. Yeter ki bir adım at, dua et.
Korkma! Sığındığın, el açtığın kudret sahibi seni korur: “Allah kuluna yeterli değil mi?” (Zümer Sûresi 36. âyet)
Görüldüğü gibi manevi anlamda insan kendi istemediği müddetçe yalnız kalmaz.
İnsan, sosyal hayatta toplum halinde yaşayan bir varlıktır. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Yalnız Taş duvar olmaz. El eli yıkar, iki el yüzü. Atasözlerinde olduğu gibi insanlar birbirine muhtaçtır. Dostlarımız, arkadaşlarımız olmalı. Vakti zamanı gelince insan evlenmek ister, çocuk sahibi olmayı arzular, kendisine ait bir yuva kurmayı temenni eder. Bunlardan mahrum kaldığında haklı olarak yalnız hisseder kendisini. Yalnızlık elbette tavsiye edilmez ama başa gelince de nasıl mücâdele edeceğimizi bilmemiz lazım. Ayrıca, şartlara göre belli dönemlerde yalnızlığı seçebiliriz de. Biz seçmesek de zaman zaman o gelir bizi bulur. Şerre götüren kalabalıktan hayra götüren yalnızlık evlâdır.
İnsan, maddi ve manevi olarak kendini geliştirmek zorundadır. İnanç ve manevi duygular, hayata dâir imkânlar iyi ve kötü günde insanın en büyük destekçisidir.
Yalnızlık kişilere göre değişim gösteren bir kavramdır. Hayat sahnesinde yalnızlık farklı durumlarla karşımıza çıkabilir. İlahî Kudretin mükâfatı olan nimetlerden mahrum olmak, yalnızlık duygusunu yaşatan sebeplerdir.
İnsan kendisini anlayacak birilerini bulamayınca da yalnızlık hisseder.
Hani bir şarkı var;
“Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,
Yer yüzünde sizin kadar yalnızım” diye başlayan. Yalnızlığımızı bu şarkıyla paylaşırız ama şarkı bitince yalnızlığımız devam eder.
Mevlânâ der ki; “Yalnızlığın en kötüsü anlamayanların arasında kalmaktır.” Bu manada düşündüğümüzde insan kalabalıklar içerisinde de kendini yalnız hissedebilir. O hâlde, biz öyle bir kapıyı çalacağız ki derdimize derman olsun, gönlümüze huzur versin.
Ey insan! Yalnızlığı gam eyleme, düşün ben içindeki beni. Gönlüne bak, Âlemlerin Sâhibi seninle. Peki ya, sen kiminlesin? Sen senden uzak kalır, kendini tanıyamazsan koskoca dünya hücre cezası gibi gelir sana. Tabiatla, denizle, akarsu ile, yağmurla konuş. Evcil hayvanlarla, kuşlarla, ağaçlarla, bitkilerle, çiçeklerle konuş.
Yûnus misâli sarı çiçeklere sor “Annen baban var mıdır,“ diye. Daralan yüreğin ferahlayacak, kendini yalnız hissetmeyeceksin. “Onlar beni duyamaz, benimle konuşamaz ki“ deme. Onlar seninle, sen onlarla konuşursun, konuşabilirsin.
Yıldızlara bak, gökyüzünü incele, gezegenleri düşün. Hayatın akışını tahayyül et, devâ olur yalnızlığına, cevap olur sorularına. Kendini bulursun, nereden gelip, nereye gideceğini düşünürsün.
Bir filozof, “İnsanları tanıdım hayvanları sevmeye başladım” demiş. Biz, cümle canları sevelim, dağı taşı dereleri tepeleri sevelim. Biz bize düşeni yapalım, mutlaka bizi seven de çıkar. Sevgi yalnızlığın devâsıdır.
Merhametin nişânesi olan nîmetler, rızık sâhibini bize unutturursa; Âlemlerin Rabbi de bizi unutur. İşte asıl yalnızlık ve korkulması gereken husus budur.
Ey insan!
Günah mı işledin? Tevbe kapısı var.
Hasta mı oldun? Şifâ veren var.
Korkuların mı var? Seni koruyan var. Yalnız mı kaldın? Sana yakın olan var.
Unutma! İyi insanlar var, merhametli yürekler var, hayırsever gönüller var, düşeni kaldıracak eller var.
Umut et.! En büyük yalnızlık umudunu kaybetmektir. Derler ki: “Yelkenlerini açmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.”
Ey insan!
Umut yelkenini aç.
Dua kanatlarını kaldır.
Bir adım at. Kader gayreti sever.
İyiyi, güzeli ara.
Rabbinin sesine kulak ver:
“Muhakkak ki Rabbim bana yakındır ve duâya icâbet edendir.” (Nûr Sûresi 61. âyet)
Şu sözü unutma: “Her arayan bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır.
Unutma! Yalnız değilsin, yalnız kalsan da…
Mustafa Arslanoğlu