Dr. Resul ErtuğrulTöreli Yazılar

MOĞOLLARIN VE SİYONİSTLERİN PSİKOLOJİK HARP TAKTİĞİ

Moğolların ve Siyonistlerin Psikolojik Harp Taktiği

Bozkır kökenli kavimleri bir araya getirip dünya hakimiyeti mefkuresi ile yola çıkan Cengiz Han (ö. 1227) komutasındaki Moğollar gittikleri yerlerde insan zihnini zorlayan acımasız işkence yöntemlerine başvurmuşlardır. Küçük yaşta babasını kaybeden, çocukluğu son derece sıkıntılı geçen, ailesiyle kabilelerin baskılarına maruz kalan ve çok sevdiği nişanlısının düşmanlar tarafından kaçırılması dahil çok sayıda sorun yaşayan Cengiz Han (Temuçin), hayatın ona vurduğu silleyi önüne gelen herkese vurmak için yola çıkmıştır. Tatarlar ve Çinliler tarafından yüzlerce yıl işkenceye uğrayan Moğollar, Çin’in zayıfladığı bir dönemde yeryüzünün her tarafındaki insanlara işkence ve zulüm yağdırmaya başlamışlardır. Moğollar, “Tanrı yeryüzünü bize verdi, bizler tüm dünyayı ele geçirmeliyiz” diyerek önlerine çıkan ne varsa yakıp yok etmişlerdir. Psikolojik savaş tekniği olarak yoğun bir şiddet gösterisine başvurmuşlar ve hedeflerine ulaşmak için her yolu mubah görmüşlerdir. Bir yeri işgalden önce başka yerlerden esir aldıkları insanları mancınıklarla şehirlerin içine fırlatarak korku yaymışlardır. Kadınları, çocukları hatta uçan kuşlara varıncaya kadar bir şehirdeki tüm canlıları öldürerek diğer şehirlerdekileri teslim olmaya zorlamışlardır. Ele geçirdikleri hükümdarlara kendi etlerini yedirmek de dahil olmak üzere herkesin gözü önünde akıl almaz işkenceler uygulayarak bütün yöneticilere gözdağı vermişlerdir. Bu şekilde korku imparatorluğu oluşturmuşlardır. Katliamlardan korkan şehirler bir bir teslim olmuşlardır. İşgal ettikleri Müslüman ülkelerde yöneticilere ve halka “sizler büyük günah işlediniz, tanrı bizi sizden intikam almamız için gönderdi” diyerek insanları suçluluk psikolojisine sokup kendilerini haklı göstermeye çalışmışlardır. Bu şekilde insanları dinleri ile vurmuşlardır. Esirlere Moğol askeri elbisesi giydirip ordularını üç-beş kat kalabalık göstermişlerdir. Kendi askerlerini galeyana getirmek için ölmüş bir kahramanın veya hükümdarın dublörünü kullanıp beraberlerinde savaştığı inancı oluşturmuşlardır. İşgal ettikleri yerlerin büyücüleri kendilerine büyü yapmasın diye ağızlarını dikip canlı canlı suya atmışlardır. Dini lider Şaman, “Tanrı benimle konuştu ve yeryüzünün hakimiyetini Cengiz Han’a verdi” diyerek halk arasında dolaşmıştır. Temuçin de “Tanrı bana bir kartal şeklinde göründü ve benimle konuştu” diye ilan etmiştir. Bu şekilde zulümlerine tanrıyı alet etmişlerdir. Onların bu psikolojik harp taktikleri ve akıl almaz zulümleri sebebiyle “Moğollar ölmez, üç yüz yıl yaşarlar, korku nedir bilmezler” diye efsaneler yayılmıştır.

Dünyaya bir dönem korku, zulüm ve dehşet yayan Moğollar ile şimdiki Siyonistlerin bilinç altlarının ve hikayelerinin benzerliği hemen dikkatleri çekmektedir. Siyonizm hareketinin ortaya çıkış sebebi arz-ı mev‘ûd idealinin gerçekleşmesi arzusudur. Siyonist güçler kuzey sınırı Lübnan, güney sınırı Sina Yarımadasından başlamak üzere Nil Nehri’nden Fırat’a kadar olan bölgenin hakimiyetini Tanrının İsrail oğullarına vadettiğini iddia ediyorlar. Arz-ı mev‘ûd’un bütün yeryüzü olduğunu iddia eden tarihin belli dönemlerinde sahte mesihler de çıkmıştır. 75 yıldır adım adım işgal ettikleri Filistin topraklarında sivilleri katlettikleri gibi Filistinlilere gözdağı vermek için hapishanelere tıktıkları her yaştan insana işkence uyguluyorlar. Tarihin çeşitli dönemlerinde İsrail oğullarına yapılan zulümleri Filistinlilerden başlamak üzere kendilerine vadedildiğini iddia ettikleri topraklarda önlerine çıkanlara uygulamak üzere yola çıktıkları anlaşılmaktadır.

Siyonist güçler tüm insanları sindirmek, korkutmak, yıldırmak, onlara gözdağı verip kendilerine kul köle yapmak için tarihte Moğolların ve birçok zalim toplulukların uyguladığı psikolojik harp taktiğini uyguluyorlar. Moğolların insanların gözlerini boyayan büyücüleri, şamanları kullanmasına ve büyücülerin ağızlarını dikmesine benzer şekilde medyayı kullanıyorlar. Basın yayını yaşanan gerçekleri ters yüz etmeye zorluyorlar veya susturuyorlar. İstihbarat ağlarını ve güçlerini olağanüstüymüş gibi gösteriyorlar. Avrupa’da ve Arap ülkelerinde kendilerine bağladıkları yöneticilere susmaları ve halklarını susturmaları konusunda parmak sallıyorlar. İşgalci, suçlu ve günahkâr olarak kendilerini değil de Filistin halkını göstermeye çalışıyorlar. Bunun için halkın üzerine manalarını tersine çevirdikleri ayetlerin yazılı olduğu broşürler atıyorlar. İnsanların sığındığı tünellere deniz suyu pompalamak da dahil olmak üzere akıl almaz zulüm planları kuruyorlar. Filistin’de aleni bir şekilde her türlü sivil katliamı yaparak, hastaneleri bombalayarak, kadınları, bebekleri, yaralıları son model silahlarıyla öldürerek, yurtlarından ayrılmak üzere yola çıkanlar üzerine bombalar yağdırarak ve bunları bütün dünyaya seyrettirerek psikolojik savaş taktiğini acımasızca uyguluyorlar. Yardımların gitmesini engelleyerek halkın aç susuz ölmesine sebep oluyorlar. Bu şekilde bütün dünyaya gözdağı veriyorlar. Hedeflerine ulaşmak için her yolu mubah görüyorlar, gözleri dönmüşçesine saldırıp şehirleri dümdüz ediyorlar. Bu şekilde bütün canlı türlerini yok ediyorlar. Bu toprakları kıyamete kadar kendilerine Tanrının vadettiğini iddia ederek Tanrıyı da kendi zulümlerine alet ediyorlar. Kendilerine vadedildiğini iddia ettikleri toprak parçasını, gücü, maddeyi kutsallaştırıp diğer insanları sıradan bir canlı türü veya köleleri gibi görüyorlar. Tarihin belli dönemlerinde soykırıma uğrayanlar şimdi Filistin’de soykırım uyguluyorlar. Firavunun “Ben sizin en büyük rabbinizim” dediği gibi herkesi ve her şeyi kendilerine kul köle yapmaya çalışıyorlar ve bu şekilde tanrılığa soyunuyorlar.

Siyonist güçler bu pervasızca katliamlarıyla bütün insanlara diyorlar ki: bize itaat etmezseniz sizin için yaktığımız cehenneme bakınız. Kur’an da bunlara diyor ki: Siz zaten mazlumları bombalarla diri diri yakıp bunu aşağılık bir zevkle seyrederken cehennemin tam üzerine oturmuşsunuz. Yaktığınız mazlumlara ise altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlanmıştır. Başarı haklarını, topraklarını gasp ettiğiniz insanlara orantısız güç kullanmak değildir. Asıl başarı zerreden kürreye bütün kâinatı sevgi, şefkat ve mağfiretle yöneten kâinat tahtının sahibine kul olmanın ve bunu bütün dünyaya haykırmanın izzet ve şerefine erişip alnı ak bir şekilde O’na kavuşmaktır. (Bk. Burûc suresi 85/1-15)

Moğolların vahşice saldırıp dünyanın önemli bir kesimini ele geçirmelerinin neticesi ne oldu? Milyonlarca insanı öldüren çapulcu ve yağmacı Moğolların insanlara vereceği fıtrata uygun bir düşünce yapıları yoktu. Bu nedenle Müslümanları öldürmeye gelen Moğollar müslüman olup İslam ile dirildiler ve Müslümanların arasına karıştılar. Herkes yolunu izlediğinin akıbetine uğrar. Siyonsitlerin sonlarının da Moğollarınkine benzeyeceği anlaşılmaktadır. Yaptıklarıyla yeryüzünde Yahudi düşmanlığını hortlatıyorlar ve Siyonist olmayan Yahudileri de riske atıyorlar. Her ne kadar kendilerine uydu yaptıkları devletlerin yetkilileri bu zulümlere ses çıkarmasa da Siyonistlerin katliamları insanlığın ortak vicdanını yaralamakta, temiz fıtrat sahibi insanlık ailesi bu zulmün durdurulması için yeryüzünün her tarafında eylemler yapmaktadırlar. Dünyanın büyük yekununu oluşturan iyiler kenetlenip mazlumların haklarını savunmaya devam ederlerse kötülük yok olacaktır. Zira kötülük ve zulüm karanlık gibidir. Karanlığın kökü ve kaynağı yoktur. Işığın ise doğduğu bir kaynağı vardır. Zulüm ve küfür karanlığını imanın ve adaletin aydınlığı kuşattığı zaman karanlık yok olacak, her yer bu nur ile aydınlanacaktır. İnsanlığın haysiyetine karşı savaş açmış yeryüzünün fesatçıları, insanın onurunu korumak için ayağa kalkmış olan iyilerin, yiğitlerin tavizsiz çabalarıyla hezimete uğrayacaktır inşallah.

Siyonistlerin ortadan kaldırmayı planladığı Gazze’deki topluluk başkalarının üretimi değil, dünyanın kirlerinden ve rehavetinden arınmış, İslami eğitim ile yetişmiş, ontolojik olarak kendini var eden bir toplumdur. Filistinli çocuklar adeta Kur’an’ın tercümanı olmuşlar, dünyaya izzet ve şeref dersi veriyorlar. Orada bir ölenler, dünyanın her tarafında bin tohum olup yeniden doğuyorlar. Gazze’deki izzetli duruş Batı’yı şoke etmiş durumdadır. Bu duruş birçok Batılının İslam ve Müslümanlar hakkındaki önyargılarını yıktı. Kirli ellerin yıllardır biriktirmeye çalıştıkları Müslüman nefreti, islamofobi, Gazze’nin “Allah bize yeter!” nidalarıyla bertaraf edildi. Orası bir turnusol kâğıdı oldu. Başta Siyonistlerin çirkin yüzü olmak üzere herkesin gerçek yüzü ortaya çıktı. Çocuk hakları, kadın hakları ve insan hakları konusunda nutuk atanların ciddiyetsizlikleri ve kasıtları anlaşıldı. “Efsane, yenilmez İsrail!?” algısı yerle yeksan oldu. Hakikatin gücü karşısındaki acizlikleri ortaya çıktı.

Küresel ırkçı emperyalizme karşı yeryüzünü yeni bir ahlaka, hukuka ve medeniyete kavuşturmak şarttır. İslam’ın evrensel hakikatleri bu noktada insanlık için en büyük imkandır. Zulmün, sömürünün değil de hakkın ve adaletin hâkim olacağı yeni bir dünya düzenine acil ihtiyaç vardır. Osmanlı Devleti örneğinde olduğu gibi Müslümanlar eski güçlü dönemlerine geri dönerlerse dünya barışına katkı sağlayacaklardır. Bu noktada güçlerinin birleştirilip kendi birleşmiş milletler teşkilatının, müşterek savunma sisteminin olacağı Türk ve İslam birliğinin kurulması büyük önem arz etmektedir. Yeryüzünü fesat için silah üretenlere karşı barışın, hakkın, adaletin muhafazası için Müslüman devletler kendi silahlarını üretip tam bağımsız olmalıdırlar. Bu şekilde “caydırıcı güç” oluşturmalıdırlar. Dünyanın huzur içinde olacağı yeni bir dönemin başlaması için Müslüman devletler ve milletler daha çok çalışıp teknolojide ileri gitmelidirler. Hz. Musa’nın asasının o zamanın teknolojisi ile yapılan sihirbazların sihrini yuttuğu gibi peygamberlerin yolunu izleyenler de karşı tarafın kötü yolda kullandığı güçlerini yutacak maddi ve manevi güç geliştirmek için var güçleriyle çalışmalıdırlar.  Zira güç ahlakı yoksa güç bütün insanların başına beladır. Bunun için gücün, adaleti hâkim kılacak iyilerin elinde olması gerekir.

Filistin’de iki ayda şehit edilen yirmi bine yakın bebeklerin, çocukların, kadınların, yiğitlerin tertemiz kanlarının yerde kalmasını istemiyorsak Allah rızası için herkes kabiliyetli olduğu alanda kendisini geliştirsin ve Allah’ın emrine amade kılacağı güce dönüştürsün. Böylece iş ahlakı, üretim ahlakı ve ticaret ahlakı alanında dünyada örnek seviyeye ulaşsın ki kalkınmanın önündeki engelleri aşmış olsun.

Allah’ın gökten yere uzattığı Kur’an ipi ateş çukurunun kenarındaki cahiliye toplumunu birleştirip şaha kaldırdığı gibi şu an uçurumun kenarında olan insanlığın tek kurtuluş çaresi bu ipe sarılmaktır. Müslümanlar bu ipi bırakıp bölünüp parçalandıkları, vahyin mesajını dünyanın her tarafına ulaştıracakları ve yeryüzünde adaleti sağlayacakları demir/teknoloji ipini başkalarına kaptırdıkları için şu an perişan haldedirler. Allah’ın indirip bize emanet ettiği vahiy ipine yeniden sımsıkı sarılırsak hem kendimiz birleşir merhametin kaynağı Allah’a yükseliriz hem de insanlığı düşmekte oldukları uçurumdan kurtarırız.

Ne mutlu izzet, şeref sahibi Yüce Allah’a kul olmanın bahtiyarlığına erenlere!

Ne mutlu Allah’ın vahiy ipine topluca yapışıp O’na doğru yükselebilenlere!

Ne mutlu âlemlere rahmet elçiyi örnek alıp tüm âlemlere rahmet olabilenlere!

Resul ERTUĞRUL

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu