Tahsin AkdumanTöreli Yazılar

MEHMET AKİF ERSOY ve ŞİİRİ

Tahsin Akduman

MEHMET AKİF ERSOY ve ŞİİRİ

Bolu Diyânet Gençlik Merkezi’nde Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi tarafından organize edilen Töreli Türk Edebiyâtı Okumalarının 22.12.2023 tarihli saat 18.000 de başlayan “Mehmed Âkif ve Şiiri” konulu musahabesine katıldık.

Düzce Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. İsmail Alper Kumsar hocamızın geniş perspektifinden Mehmet Akif Ersoy’u değişik yönlerinden tanıma imkânı bulduk.

İstiklal Marşımızın yazarı, Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet ilk yıllarına şahitlik etmiş, sıkıntı ve ıstırabını çekmiş ve yakın tarihimizin çok önemli bir şahsiyeti olan Mehmet Akif Ersoy hakkında yeni bilgiler edindik. Bu sohbet sayesinde yeni şeyler öğrendiğim gibi bildiğim birtakım şeyler için de yeni bir perspektif kazandım. Şüphesiz ki bunda konuşmacı hocamızın hem konuya hâkimiyeti hem de satır aralarında yaptığı yorumların önemli bir etkisi oldu. Uzun zamandır bir sohbetten bu denli haz aldığımı hatırlamıyorum. Hem hocamın kimi tespitlerini hem de birtakım şahsi düşüncelerimi kısaca aktarmak istiyorum.

“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı…”diyen Mehmet Akif Osmanlı aydınları içinde İslamcılık düşüncesine yakın duran bir isimdir.

Mehmet Akif gerek memuriyeti gerekse sonrasındaki özel görevleri münasebetiyle Balkanlardan Irak’a, Suriye’den Almanya’ya kadar hem imparatorluk coğrafyasında hem imparatorluk sınırları dışında bulunmuştur. Akif Bey’in bu seyahatleri onun insan servetini güçlendirmiş, şiirlerindeki şahıs zenginliğinin temelini oluşturmuştur. İslam coğrafyasını baştan başa tanımış Müslümanların yaşadığı problemleri bizzat müşahede etmiştir.

Akif, Meşrutiyet’ten sonra yemin metnini değiştirtmek suretiyle İttihatçı olmuşsa da İttihatçılarla hayata bakışında mutlak bir uyum olduğunu söylemek mümkün değildir. Kendi döneminin modernist İslamcıları olarak anılabilecek Afgani, Abduh gibi isimleri yakından takip etmesi ve onların mücadeleciliğini beğenmesi bakımından kimi çevrelerce reformist olarak anılmıştır. Bazı yönlerden onlar gibi İslam’da reform istemiştir. İsmail hocam burada, “Bugünün Müslümanlarının birçoğunun yaşantı ve düşünce bakımdan Akif’in yenilikçiliğinden daha ileri bir düzeyde olduğunu” söz arasında beyan etmiştir. Üzerinde düşünmeye değer görüyorum.
Akif, Abdülhamit’i sevmez. Karşıdır. Hatta gördüğünde kusma derecesinde nefret eder.  Muhtemelen Abdülhamit yıkılınca devletin de büyük bir yıkıma uğrayacağını o günden sezememiştir. Benim tezim Osmanlının 1909 da yıkıldığıdır. Akif, Hilafete karşı değildir. Abdülhamit gittikten sonra İttihatçılar içinde kendi İslami görüşüne göre mücadele etmiştir.

Akif bir gün Medrese talebelerinin birisini tartakladığını görür. Onu kurtarır ve onunla yakın dostluk kurar. Bu kişi bir Bolulu olan Neyzen Tevfik’tir. Ona nasihat eder. Neyzen Tevfik defalarca içkiyi bırakmaya söz verse de bu iptilasından bir türlü vazgeçemez. Akif’in oğlu Emin’in de Neyzen Tevfik münasebetiyle içkiye başladığı söylenmektedir.

Tasavvufa kökten karşı olmamakla beraber kimi bozuk tasavvufi düşüncelere karşı sert eleştiriler getirmiştir. İstiklal marşını yazar, Büyük Millet Meclisinde alkışlarla kabul edilir, ödülü almaz. Birinci Mecliste Burdur Mebusudur. Eşref Edip ve Ali Şükrü en iyi arkadaşlarıdır. Yeni hükümet Kuran-ı Kerimi tercüme etmesi için kendisine başvurur, para verir. Kuran-ı Kerim tefsir işi için de Elmalı Hamdi görevlendirilir.

Milli Mücadeleye beraber katıldıkları Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in bir fail-i meçhul bir cinayete kurban gitmesi arkadaşı Eşref Edip Bey’in mahkemelerde yargılanması İstiklal şairinin derinden yaralamıştır. Daha önce birkaç kez kısa süreliğine gittiği Mısır’a 1925’in Eylül ayında bu kez ölümüne yakın dönmek üzere gider. Vatanına duyduğu özlem ve yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle Mısır’da son derece huzursuz olan Akif Bey bir müddet sonra burada ailevi problemler de yaşamaya başlar.

Akif Mısır’da hazırladığı Kur’an tercümesini tamamlar ama memlekete göndermez. Türkiye’ye gelirken meali Ekmeleddin İslamoğlu’nun babası İhsan Efendi’ye “Dönersem alırım, dönemezsem yakınız.” talimatı ile emanet eder. Akif’in ve İhsan Efendi’nin ölümünden sonra bu nüsha yakılmıştır. Ancak Elmalılı’nın ve o yıllarda Mısır’da bulunan Mustafa Runyun’un terekelerinden çıkan Akif tercümeleri epeyce bir yekûn tutmaktadır.

Sohbette Akif’in hayatına dair daha birçok mesele ele alındı. Ancak bu kadarla iktifa edelim. İsmail Hoca’dan yine Akif üzerine konuşmak üzere bir söz alındı. İştirak edemeyenler için ikinci bir fırsat olması bakımından buradan duyurusunu yapmış olayım.

Dün akşamki sohbette Mustafa Yünlüoğlu, Mustafa Cop, Mustafa Süs, Abdülkadir Dağlar, Erhan Çapraz, Nuh Uçgan, Ertuğrul Karakuş, Fatih Peker ve diğer arkadaşlarla birlikte düşünce ve bilgi ufkumuza yeni ufuklar açtık. İsmail Alper Kumsar hocamıza teşekkür ediyorum. Hepsine selamlarımı iletiyorum.

Herkese sonsuz selamlarımla…

Tahsin Akduman

Bolu 23.12.2023

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu