İLK YAĞMURLAR
Sonbahar hissettiriyor kendini
İlk yağmurlar toprağı selamlıyor
Ormanların yüksek yerlerinde
Yapraklar düşüyor şehre
Selam her gün yayılıyor şehirleştikçe(!)
Yaklaşıyor mevsim sarı yanları
Günler kısa ve geceler uzuyor parmaklarımda
Yaprakların yeşilliği başka bir gün olmalı
Başka bir yar
Ben artık listeliyorum aynalarda gördüğüm yüzleri
Fotoğraflar, müze, film yıldızları ve çarşı pazar geziyorum
Şehrin ölmemiş yüzünü temaşa için
Özgürlüğüm parasız satıldığı yerlerde
Yaşamanın yeni bir adı, geziyor kuzeyde
Güneyden gelenlerle…
BALKAN TÜRKÜSÜ
Durur gözlerimde yılların gezintisi
Hatıralar satır satır işlenir sadrımda
Dünyandan dökülür ellerime savaş, kurşun
Papatyaları öldürmüyoruz artık çarşılarda
Ellerimde açılan yaralar durur öylece
Sessiz, sarp, yokuş, dağlık bir ormandır bütün uzuvlarım
Her yanım bir çağrıdır şimdi, bir direniş bir çamurdu yola düşüş
Trenin ötüşü ve milyonlarca göz olurum tarih kitaplarında
Ben ayrılığa düşmüş bir ülkünün çocukluğu ile koşarken sağ sola
Koştukça tabanları yırtılan sevinçlerim ne varsa gökyüzü
Bir Rumeli şarkısı,
Evet, şarkı, şarka ait bir şey olmalı
Ve görünür bir kalabalık çoğu sesli, çoğu gülümsemeli, ağlamalı
Yıkılmış kalelerim, burçlarım üzerimde,
Omuzlarım yıkılıyor dizlerime,
Beyaz bir ürperme içerisinde, satırlara düştükçe sarp, keçi yolları
Hep uzaklarda, gurbette, bigâne
Tutulur kalem bir Balkan türküsüne,
Çalar kulaklarımda Üsküp, Türk çarşısı, “taş köprü değil”, Fatih Köprüsü seslenir,
Tarihî şehir Manastır,
Prizren, Selanik, Kırcaali, Köstence…
Ve daha niceleri önce sadır sonra satırdan geçer
Kırmızı çizgilerle,
Ellerimiz hiç kavuşmadı
Gözler uzaklara dalarken
Bizden olan, neden bize yabancı?