Töreli YazılarZinnur Akkaş

Tıbbın İfsadı ve Peksimet

Zinnur Akkaş

 

TIBBIN İFSADI VE PEKSİMET

İnsanoğlu varoluşundan beri akıl, ruh ve beden sağlığını korumak için çeşitli mücadeleler vermiştir. Bu mücadelelerin başında hastalıklar gelmektedir. Karşılaştığı bu  hastalıklara çeşitli yollarla deva arayan insanlık, tıp biliminin temelini oluşturmuştur. Elde edilen bilgiler ve edindikleri yöntemler nesiller arasında aktarılarak zamanla bir geleneğe dönüşmüştür. Sözlü olarak devam eden bu gelenek töreli gelenekte töreli halk hekimliğini oluşturmaktadır.

Töreli halk hekimliği, esasen insanlığın başlangıcından itibaren var olan bir sistemi ihtiva eder. Bu bakımdan Hz. Adem’le başlayan ve çeşitli coğrafyalarda günümüze kadar gelen, usta-çırak ilişkisi içerisinde ya da dededen-toruna geçerek nesilleri aşan bu düzen töreli halk hekimliği geleneğidir.

Töreli gelenek, toplumun her alanına nüfuz etmesi gereken bir sistemdir. Çünkü töre/töreli sistem, düşünce ya da yaşayış; bir düzeni ve bir var oluşu temsil etmektedir. Bu düzende her insanın hatta yaratılan her bir zerrenin sistemli şekilde çalıştığı ve çarkın dışına taşmayan bir yapı vardır. Ancak bu yapıyı bozan-değiştiren bir kelime vardır: Fesad.

Fesad kelimesi,  “bir şeyin önce düzgün, düzenli ve yararlı iken sonradan bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli şekillerde fesad kavramı geçmektedir ve bu kelime “istikrarın bozulması ve istikametten sapma” olarak özetlenebilir. (İslam Ansiklopedisi, Fesad maddesi, bkz.)

Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın. (Bakara Suresi, 205. Ayet)

O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 220. Ayet)

Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Suresi, 74. Ayet)

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır. (Mü’min Suresi, 26. Ayet)

Kur’an’da daha birçok ayette fesad ve bozgunculuk konularına yer verilmiştir. İfsad ise bozgunculuk, kargaşa çıkarmak, karışıklık anlamlarını barındıran (f-s-d harflerinden mürekkep ve if’âl vezninde) Arapça kökenli Osmanlıca bir kelimedir.

Hayatın her alanında olduğu gibi sağlık-sıhhat alanında da fesadlık yapan, fâsid ruhlu firavunlar vardır. Bunların karşısında ise Musa (as) gibi durmak gerekir. Globalleşen dünyanın profesyonel bir şekilde aldatıldığı bir düzeni anlatmak tam anlamıyla şu kıssadaki gibidir:

Musa (as) zamanında sihir ve sihirbazlık çok gelişmişti. Sihirbazlar, insanları sihir ile aldatıyor ve olaylara gerçek süsü vererek insanları inandırıyordu. Ancak Tur Dağı’nda ilahi emri alan Musa (as), elindeki asa ile sihirbazların bütün foyalarını ortaya çıkarmış ve Firavun’un halkın gözünde kurduğu dünyayı/ düzeni yerle yeksan etmişti. Günümüz dünyasında da Firavun kılıklı/zihniyetli insanlar, elindeki ilaçlar ile abra kadabra yaparak insanları iyileştiklerini düşündürüp onların aklıyla oynamaktadır. Genetiği değiştirilmiş besinleri kimyasallaştırarak fesada uğramış bir zihniyet dünyası inşa etmektedir. Bunların karşısında ise ilahi düzeni temsil eden Musa (as) ve asasını;  Töreli gelenek ve Töreli hekimlik ile bağdaştırmak yerinde olacaktır.

Geleneksel tıbbın kırmızı çizginin dışına itilip modern! kelimesi adı altında beşeriyete hipnoz edilmeye çalışılan ve tekeli bir sistemi işaret eden bu kelime, aslında insanların dirlik, iyilik ve güzelliğini düşünen bir oluşum değil tamamen kölemen bir sistemin parçası haline getiren bir düşünceden ibarettir. En basit örneğiyle bugün modern tıbba ait olan ilaçlara bakıldığı zaman bir hokus-pokus ile hastalıkları iyileştirdiği ve tedavi ettiği düşüncesi vardır. Ancak prospektüsü açıp daha dikkatli okunduğu zaman verilen ilaçların/eczaların/sözde devaların! çok fazla yan etkilerinin olduğu görülmektedir. Aslında bu ilaçlar, insanı iyileştiren bir yapıdan ziyade onları bağımlı hale getiren bir narkozdur. Şöyle ki, kişinin başı ağrıdığında kullandığı ağrı kesici, ateşi yükseldiğinde ateş düşürücü, psikolojik bunalım yaşadığında antidepresan, kalp rahatsızlığı olana tansiyon hapı ve daha niceleri gibi… kurdukları düzene ömrü boyunca müşteri olacak bir nesil hatta bir dünya inşası kurulmaya çalışılmaktadır. Kezâ vitamin ve protein çılgınlığı… Vücutta eksik olduğu belirtilen C vitamini, B-12, B-6 gibi vitaminler ve sporcuların dostu! Protein tozları…

2009 yılında bir televizyon programına katılan Kadir Mısıroğlu, (Allah rahmet eylesin) “Geleceğin savaşı mikrop ile olacaktır. Artık silah ile savaşmak bitmiştir.” der. 2000’lerden itibaren ortaya çıkan yapay grip hastalıkları/mikroplar ve bunun neticesinde ortaya çıkan aşılar aslında bu düşünceyi çok açık şekilde ortaya koymaktadır. 17 Kasım 2019 tarihinde Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıktığı düşünülen yaklaşık olarak 6,5- 7 milyon insanın ölümüne neden olan ve DSÖ tarafından 2023 itibariyle etkisi geçmiştir, diye aktarılan Koronavirüs hastalığı da bunun en bariz örneğidir. Bu hastalıkla birlikte kısa süre içerisinde piyasaya sürülen Sinovac, Biontech, Sputnik V, Pfizer gibi aşılar sayesinde milyarlarca liralık haksız kazanç sağlanmıştır.

Herkesin evinde bulunan ya da dağdan bayırdan rahatça toplanabilen ıhlamur, hibisküs, kuş burnu, kekik, ada çayı, papatya, fesleğen gibi bitkilerle bilikte bal ve limon gibi nimetler  herkesin kolayca ulaşabileceği eczalardır. Ayrıca efendimizin defaatle önerdiği çörek otu da bu iksirlerin öncülerindendir. Modern tıpta ise bu bitkilerin adları ya geçmez ya da bunların glikoz ile tatlandırılmış koruyucu adı altında kimyasallaştırılmış halleri piyasaya sürülerek teşvik edilir. Aynı şekilde siyez bulguru gibi genetiği değiştirilmemiş nebatların yerine gluten içeren ekmekten irmiğe, makarnadan buğdaya kadar tüm ürünlerde sindirim sistemini bozan ve sonrasında mide hastalıkları, obezite gibi sorunlar doğuran genetiği değiştirilmiş tahıllı ürünler piyasa sürülmektedir.

Töreli hekimliğin hayatın her alanına dahil edilmesi aslında çağlar boyu devam etmiş ancak son 200 yıldır toplumun küçük bir kısmı bunu devam ettirmiş ve avam tabaka arasında sıkışmıştır. Bu sıkışıklığı gidermek için fasid düzenin ne yapmaya çalıştığını sorgulamalı ve anlamaya çalışmalıdır.

Yüzlerce yıldır nesilden nesillere aktarılarak devam eden ve belirli bir kesim tarafından yaşatılan ,geleneği temsil eden örneklerden bir tanesi olan ve de peksimettir yani bilinen adıyla Nevşehir Simidi. Nevşehir bölgesine mahsus bir lezzet olan bu simit, nohut mayasıyla yapılan ve barındırdığı minumum nem sayesinde uzun süreli kullanım imkânı sunan bir yiyecek türüdür. Üretimi tamamen geleneksel yöntemler ile olan beksimet, pesimet,peksimet, bensimet, besimet (söyleyişi yöreye göre değişmektedir) nohut mayası, un ve sudan müteşekkildir. Şeker ve tuz kullanılmadan elde edilen bu lezzet doğal günlük nohut mayası ile mayalandırılmaktadır. Hazırlanan Nevşehir simidinin yedi ila on güne kadar bayatlamadan tazeliğini koruduğu bilinmektedir. Kenarları yuvarlak hatlı, eliptik dikdörtgen bir şekli vardır ve üst orta kısmında aynı formda bir çıkıntısı vardır; bu yönüyle geleneksel halka simitlerden ayrılmaktadır. Sade olarak yenilebileceği gibi çömlek peyniriyle birlikte tüketilmesiyle de bölgeyle özleşmiş ve geleneksel lezzet olarak yerini almıştır.

Simidin nohut mayasıyla yapılmasındaki sır ise yine töreden geçmektedir. Çünkü nohut mayası doğal olarak üretilen mayalardandır. Potasyum, kalsiyum, demir ve magnezyum minarelerini barındıran bir türdür. Ayrıca B vitamini bakımından da zengindir. Yenildiği zaman insana şişkinlik vermeyen bir özelliği vardır. Mide rahatsızlığı olanların (özellikle mide fıtığı bulunanların) rahatlıkla tüketebileceği bir gıdadır. İçinde tuz ve şeker bulunmadığı için de kolesterol ve şekeri düzenlemektedir.

Hülasa her şey törede giz/li/dir. Ne mutlu Firavun’a karşı Musa olana, ne mutlu ki töreli olana. Yolunuz töreliden geçsin.

Yüce Rabbim dünyada iman versin özlere,

Rabbimiz dayanmak için güç versin dizlere.

Evvelimiz dünya yaşantısıdır bizlere,

Ahiriniz evvelinizden hayırlı olsun.

(Yusuf Tuna Beyefendi’nin şiirinden alıntıdır)

Zinnur Akkaş

Zinnur AKKAŞ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu